14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyıl başında yaşadı. Günümüzün komünist sistemini andıran bir sistem vaaz ederek, 1415-1416 yıllarında Karaburun Yarımadasında etrafına topladığı köylülerle, toplanan fahiş vergilere ve yapılan haksızlıklara karşı Osmanlı İmparatorluğuna isyan etti. Börklüce, çeşitli kaynaklara göre etrafına 4.000 ila 20.000 kişi toplamıştı.
Günümüzde Börklüce Mustafa'yı komünist fikirler uğruna isyan eden ilk kişi olarak görenler de vardır. Vaaz ve öğretilerinde; "kadınlar müstesna, erzak, giyim kuşam, hayvan ve arazi gibi şeylerin hepsi herkesin müşterek malıdır" diyen Börklüce etrafına topladığı köylülere "Ben senin emlakine tasarruf edebildiğim gibi sen de benim emlakime aynı suretle tasarruf edebilirsin" diyerek bireysel mülkiyet karşıtı bir öğretiyi yaydığı bilinmektedir.
Börklüce Mustafa 14. yüzyılın sonlarında Aydın yakınlarındaki köyünü ziyaret eden Şeyh Bedreddin'in talibi oldu. Bir dönem Sisam Adasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Fetret Devrinde 1411-1413 yılları arasında Edirne'de Musa Çelebi'nin kazasker'i olan Bedreddin, Börklüce Mustafa'yı yanına kethüda olarak aldı. Fetret Devri sona erince Bedreddin İznik'e sürgüne gönderildi, Börklüce ise Aydın'a döndü. Burada Osmanlı idaresinden memnun olmayan köylüleri ve yoksul dervişleri etrafına toplayarak din ayrımı gözetmeyen bir anlayışla, paylaşımcı ve ciddi bir köylü hareketi örgütleyerek isyan etti.
Börklüce Mustafa, "Tasvîrü'l- Kulûb" adlı kitabı olan bir mutasavvıftı. Bu kitapta Şeyh Bedreddin'den bahsettiği gibi kendisinin de Burhaneddin'in oğlu olduğunu tasvir etmektedir.
"Ölür müyüz? Biz ki, insanlığın geleceği için çaba harcamışız. Ve dahi binlerin, milyonların kalbine girmeyi başarmışız, hiç ölür müyüz?"
Ezene karşı ezilenin, haksıza karşı haklının, yanlışa karşı doğrunun savaşı tüm dünyada olduğu gibi Anadolu toprakları üzerinde de hiç eksik olmadı. Bir yanda kurulu düzenin yani zulmün sürmesinden yana olan egemenler, diğer yanda ise zulmün karanlığına meydan okuyan yiğitlerin amansız savaşlarına tanık oldu Anadolu toprakları. Ve bu savaşta zaferler olduğu gibi yenilgiler de yaşandı. Tıpkı Şeyh Bedreddin ve yiğitlerinin destanındaki gibi... Anadolu toprakları üzerinde kılıçla kurulu bir zulüm düzeni var idi. Osmanlılar denilmişti adlarına. Baş üstünde baş, taş üstünde taş koymayan, halkların akan kanlarıyla zenginliğine zenginlik katan bir düzendi. Halktan yana, kardeşliğin, namusun, adaletin hüküm sürdüğü bir düzen kurulmalıydı. İşte Bedreddinler bunun için yaktılar isyan ateşini. "Biz, bilim gücümüzle, evrenin birliğinin gizini bilişimizle dinlerin ve halkların sahte yasalarını değiştireceğiz, boş yasakları kaldıracağız, dünyayı yalanın utancından temizleyeceğiz. Toprağı olmayanlar toprak sahibi, iktidarı olmayanlar iktidar sahibi olacaklar. Hakikat bayrağının altında toplanın, saflarımızda yer tutun." Şeyh Bedreddin'in çağrısıyla Ege'nin, Balkanların Türkü, Rumu, Ermenisi, Yahudisi, Bulgarıyla çeşitli milliyetlerden ve dinlerden halkları, isyan ateşini zulmü çevreleyen bir yangına dönüştürmek için ayaklandılar. Börklüce Mustafa, Anadolu örgütlenmesinin başındaki isimdi. Ayaklanmanın fiili önderiydi.
Börklüce Mustafa adından çok "Dede Sultan" diye anılırdı. Osmanlının üzerine, “Yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber” diyebilmek için aktılar. Üzerlerine gönderilen ilk Osmanlı ordularını yenerler. Osmanlı her seferinde daha büyük güç gönderir. "Mübalağa cenk olundu" Ama bu sefer galip gelen zorbalar olmuştu. Börklüce son çarpışmaya Karaburun'da girer. 150 bine karşı yirmi bindirler. Binlercesi kılıçtan geçirilir. Börklüce tutsak alınır. Ayaklanmanın diğer önderi Torlak Kemal de Manisa'daki büyük çarpışmada yenilirler. Torlak Kemal kale duvarında idam edilir.
Yenilgi, Anadolu'nun üzerine kara bir bulut gibi çöker. Oysa savaş daha bitmemiştir. Savaş elleri kolları bağlı olarak da olsa sürmeliydi. Yenilgiden bile zafer çıkarabilmeliydiler. Teslim olmayan irade, eğilmeyen baş, kuşaktan kuşağa aktarılan bilinç olmalıydılar. İşte böyle çıktılar zalimlerin karşısına.
Önce sıra Börklüce Mustafa'daydı. Osmanlının paşası; “Tövbe et, inkar et, düşüncelerini” dedi ve büyük bir zevkle pişmanlık dolu sözleri beklemeye başladı. Ancak Börklüce'nin mert sesi tüm hevesini kursağında bırakmıştı zorbaların. "Bre Beyazıd Paşa... Eğer bizim düşüncemiz yanlış olsaydı. Nice utanmaz sömürücü var ise, bizi yitirmeye sıvanabilir miydi? Eğer bizim inancımız, insanları mutluluğa kavuşturmasaydı sizin gibi yaratıklar buna düşman olur muydu? Bunca tanık var iken sen benden inancımı yadsımamı istersin, he mi? Bizim canımızı sizinki gibi kutlu mu saymaktasınız? İşte canımızı. İşte siz... Dilediğinizce harcayabilirsiniz..."
Bu cevap karşısında deliye dönen Beyazıd Paşa, Börklüce Mustafa'yı çarmıha çiviletir. Haklılığa duyulan inanç yine mahkum etmeye devam eder zalimleri. "Yoksul yitirmek için kim ki cellatlığı savunur, kim ki köpekliğini işler egemenin, bir gün dişleri dökülür, gözleri körelir, uyuzlaşır, kötüleşir ve dahi yaptığından bin pişman kıvrana kıvrana yiter. Neden dersen, insana insan gibi ölüm yaraşır. Bizimki gibi... Köpeğe köpeğinki gibi... Hadi öteki elimi sen çivile çarmıha... Ama, ağır ağır ki, efendinin keyfi iyice kızışsın ve dahi senin de kuyruğun keyifle sallansın." diyerek işkence altında, ölümün eşiğinde bile inançlarını savunmaya devam eder.
Osmanlı çaresizdir. Börklüce Mustafa, çarmıhta nice işkencelerden geçirilir. İnatla direniş Börklüce'nin bedeni, işkencelere bana mısın demez. Börklüce'ye yapılan en büyük işkence, savaşçılarının gözünün önünde birer birer katledilmesi olur. Lakin işkenceciler, hiçbir savaşçısına da aman diletemez.
Satırı çaldı cellat çıplak boyunlar yarıldı nar gibi, yeşil bir daldan düşen elmalar gibi bir biri ardına düştü başlar ve her baş düşerken yere, çarmıhından Mustafa baktı son defa
ve yere düşen hiçbir başın kılı bile depreşmedi. “İriş Dede, Sultanım iriş”, dedi biri, başka da bir söz söylenmedi.
Bu vakur duruş karşısında çaresiz kalan Beyazıd Paşa "ölmeyecek misin?" diye sordu.
Börklüce son nefesinden önce şu cevabı verdi:
"Ölür müyüz?
Biz ki, insanlığın geleceği için çaba harcamışız
Ve dahi binlerin, milyonların kalbine girmeyi başarmışız,
Hiç ölür müyüz?"
Kaynak: internet
Günümüzde Börklüce Mustafa'yı komünist fikirler uğruna isyan eden ilk kişi olarak görenler de vardır. Vaaz ve öğretilerinde; "kadınlar müstesna, erzak, giyim kuşam, hayvan ve arazi gibi şeylerin hepsi herkesin müşterek malıdır" diyen Börklüce etrafına topladığı köylülere "Ben senin emlakine tasarruf edebildiğim gibi sen de benim emlakime aynı suretle tasarruf edebilirsin" diyerek bireysel mülkiyet karşıtı bir öğretiyi yaydığı bilinmektedir.
Börklüce Mustafa 14. yüzyılın sonlarında Aydın yakınlarındaki köyünü ziyaret eden Şeyh Bedreddin'in talibi oldu. Bir dönem Sisam Adasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Fetret Devrinde 1411-1413 yılları arasında Edirne'de Musa Çelebi'nin kazasker'i olan Bedreddin, Börklüce Mustafa'yı yanına kethüda olarak aldı. Fetret Devri sona erince Bedreddin İznik'e sürgüne gönderildi, Börklüce ise Aydın'a döndü. Burada Osmanlı idaresinden memnun olmayan köylüleri ve yoksul dervişleri etrafına toplayarak din ayrımı gözetmeyen bir anlayışla, paylaşımcı ve ciddi bir köylü hareketi örgütleyerek isyan etti.
Börklüce Mustafa, "Tasvîrü'l- Kulûb" adlı kitabı olan bir mutasavvıftı. Bu kitapta Şeyh Bedreddin'den bahsettiği gibi kendisinin de Burhaneddin'in oğlu olduğunu tasvir etmektedir.
"Ölür müyüz? Biz ki, insanlığın geleceği için çaba harcamışız. Ve dahi binlerin, milyonların kalbine girmeyi başarmışız, hiç ölür müyüz?"
Ezene karşı ezilenin, haksıza karşı haklının, yanlışa karşı doğrunun savaşı tüm dünyada olduğu gibi Anadolu toprakları üzerinde de hiç eksik olmadı. Bir yanda kurulu düzenin yani zulmün sürmesinden yana olan egemenler, diğer yanda ise zulmün karanlığına meydan okuyan yiğitlerin amansız savaşlarına tanık oldu Anadolu toprakları. Ve bu savaşta zaferler olduğu gibi yenilgiler de yaşandı. Tıpkı Şeyh Bedreddin ve yiğitlerinin destanındaki gibi... Anadolu toprakları üzerinde kılıçla kurulu bir zulüm düzeni var idi. Osmanlılar denilmişti adlarına. Baş üstünde baş, taş üstünde taş koymayan, halkların akan kanlarıyla zenginliğine zenginlik katan bir düzendi. Halktan yana, kardeşliğin, namusun, adaletin hüküm sürdüğü bir düzen kurulmalıydı. İşte Bedreddinler bunun için yaktılar isyan ateşini. "Biz, bilim gücümüzle, evrenin birliğinin gizini bilişimizle dinlerin ve halkların sahte yasalarını değiştireceğiz, boş yasakları kaldıracağız, dünyayı yalanın utancından temizleyeceğiz. Toprağı olmayanlar toprak sahibi, iktidarı olmayanlar iktidar sahibi olacaklar. Hakikat bayrağının altında toplanın, saflarımızda yer tutun." Şeyh Bedreddin'in çağrısıyla Ege'nin, Balkanların Türkü, Rumu, Ermenisi, Yahudisi, Bulgarıyla çeşitli milliyetlerden ve dinlerden halkları, isyan ateşini zulmü çevreleyen bir yangına dönüştürmek için ayaklandılar. Börklüce Mustafa, Anadolu örgütlenmesinin başındaki isimdi. Ayaklanmanın fiili önderiydi.
Börklüce Mustafa adından çok "Dede Sultan" diye anılırdı. Osmanlının üzerine, “Yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber” diyebilmek için aktılar. Üzerlerine gönderilen ilk Osmanlı ordularını yenerler. Osmanlı her seferinde daha büyük güç gönderir. "Mübalağa cenk olundu" Ama bu sefer galip gelen zorbalar olmuştu. Börklüce son çarpışmaya Karaburun'da girer. 150 bine karşı yirmi bindirler. Binlercesi kılıçtan geçirilir. Börklüce tutsak alınır. Ayaklanmanın diğer önderi Torlak Kemal de Manisa'daki büyük çarpışmada yenilirler. Torlak Kemal kale duvarında idam edilir.
Yenilgi, Anadolu'nun üzerine kara bir bulut gibi çöker. Oysa savaş daha bitmemiştir. Savaş elleri kolları bağlı olarak da olsa sürmeliydi. Yenilgiden bile zafer çıkarabilmeliydiler. Teslim olmayan irade, eğilmeyen baş, kuşaktan kuşağa aktarılan bilinç olmalıydılar. İşte böyle çıktılar zalimlerin karşısına.
Önce sıra Börklüce Mustafa'daydı. Osmanlının paşası; “Tövbe et, inkar et, düşüncelerini” dedi ve büyük bir zevkle pişmanlık dolu sözleri beklemeye başladı. Ancak Börklüce'nin mert sesi tüm hevesini kursağında bırakmıştı zorbaların. "Bre Beyazıd Paşa... Eğer bizim düşüncemiz yanlış olsaydı. Nice utanmaz sömürücü var ise, bizi yitirmeye sıvanabilir miydi? Eğer bizim inancımız, insanları mutluluğa kavuşturmasaydı sizin gibi yaratıklar buna düşman olur muydu? Bunca tanık var iken sen benden inancımı yadsımamı istersin, he mi? Bizim canımızı sizinki gibi kutlu mu saymaktasınız? İşte canımızı. İşte siz... Dilediğinizce harcayabilirsiniz..."
Bu cevap karşısında deliye dönen Beyazıd Paşa, Börklüce Mustafa'yı çarmıha çiviletir. Haklılığa duyulan inanç yine mahkum etmeye devam eder zalimleri. "Yoksul yitirmek için kim ki cellatlığı savunur, kim ki köpekliğini işler egemenin, bir gün dişleri dökülür, gözleri körelir, uyuzlaşır, kötüleşir ve dahi yaptığından bin pişman kıvrana kıvrana yiter. Neden dersen, insana insan gibi ölüm yaraşır. Bizimki gibi... Köpeğe köpeğinki gibi... Hadi öteki elimi sen çivile çarmıha... Ama, ağır ağır ki, efendinin keyfi iyice kızışsın ve dahi senin de kuyruğun keyifle sallansın." diyerek işkence altında, ölümün eşiğinde bile inançlarını savunmaya devam eder.
Osmanlı çaresizdir. Börklüce Mustafa, çarmıhta nice işkencelerden geçirilir. İnatla direniş Börklüce'nin bedeni, işkencelere bana mısın demez. Börklüce'ye yapılan en büyük işkence, savaşçılarının gözünün önünde birer birer katledilmesi olur. Lakin işkenceciler, hiçbir savaşçısına da aman diletemez.
Satırı çaldı cellat çıplak boyunlar yarıldı nar gibi, yeşil bir daldan düşen elmalar gibi bir biri ardına düştü başlar ve her baş düşerken yere, çarmıhından Mustafa baktı son defa
ve yere düşen hiçbir başın kılı bile depreşmedi. “İriş Dede, Sultanım iriş”, dedi biri, başka da bir söz söylenmedi.
Bu vakur duruş karşısında çaresiz kalan Beyazıd Paşa "ölmeyecek misin?" diye sordu.
Börklüce son nefesinden önce şu cevabı verdi:
"Ölür müyüz?
Biz ki, insanlığın geleceği için çaba harcamışız
Ve dahi binlerin, milyonların kalbine girmeyi başarmışız,
Hiç ölür müyüz?"
Kaynak: internet
Selam, alın teriyle ekmek yiyen herkese
YanıtlaSilSelam, bu günü hazırlayan ölüye
Selam, saçlarından asılan tabanından çivilenen diriye
Selam, seksen ayak merdivenli kara yüzlü binanın üst katından atılan
Berrak gözlü paramparça cesede..
Giden gitti, kalana sabır
Bu kara kışlara, açlığa sabır
Sabır sürgündeki, zindandaki dostlara
Yeni bir gün doğuyor.
Cahit Irgat