Hiç ellerin taşı bana değmez, ille dostun gülü yaralar beni.
Cehennem dediğinde dal, odun yoktur, herkes ateşini buradan götürür.
Cahiller, kâmile sen bilmezsin deyip, onun için kaybettiler irfanı.
Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu...
İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu...
Koyun beni Hak aşkına yanayım, Yolumdan dönüp, mahrum mu kalayım? Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.
Sen seni gör, elin ayıbını görme.
Bu dünyanın sonu hiç imiş akşam gelip konan sabah göç imiş.
Mümin olanların tez gelir yazı, cennette huriye benziyor yüzü, şu nazlı dilberin hercayi sözü, mart ayında esen borana benzer.
Kalenin kapısı taştan çıkılmaz, penceresi yüce Şah’a bakılmaz, bir ben ölmeyinen cihan yıkılmaz, açılın zindanlar Pir’e gidelim.
Uyur idik uyardılar, diriye saydılar bizi. Koyun olduk, ses anladık, sürüye saydılar bizi.
Kırklar ile yedik içtik. Kaynayıp sellere coştuk, baş koyup niyaz eyledik. Geç otur meydan dediler.
Gönül çıkmak ister, Şah’ın köşküne. Can boyanmak ister, Ali müşküne. Pirim Ali oniki imam aşkına. Açılın kapılar Şah’a gidelim.
Bana medet senden olur efendim, aşılmaz dağların dost ardında kaldım, eller dosta doğru çeker göçünü, elsiz viranede çöllerde kaldım.
Dostun zülüfleri bölük bölüktür. Menim ciğerciğim delik deliktir. Muhabbetin sonu tez ayrılıktır. Dost beni gönder de var andan ağla.
Derdim çoktur hangisine yanayım, yine tazelendi yürek yarası, ben bu derde nerden derman bulayım? Meğer Şah elinden ola çaresi.
Onyedi yerimden vursalar yara, cerrahlar derdime kılmasa çare, kemendi bend ile çekseler dara, yine geçmem ala gözlü Şah’ımdan.
Nefse uyan Hakk’a uymuş değildir. Gaziler namazın kılmış değildir. Bu gezen abdallar derviş değildir. Arkasında hırka şal olmayınca...
Cehennem dediğinde dal, odun yoktur, herkes ateşini buradan götürür.
Cahiller, kâmile sen bilmezsin deyip, onun için kaybettiler irfanı.
Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu...
İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu...
Koyun beni Hak aşkına yanayım, Yolumdan dönüp, mahrum mu kalayım? Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.
Sen seni gör, elin ayıbını görme.
Bu dünyanın sonu hiç imiş akşam gelip konan sabah göç imiş.
Mümin olanların tez gelir yazı, cennette huriye benziyor yüzü, şu nazlı dilberin hercayi sözü, mart ayında esen borana benzer.
Kalenin kapısı taştan çıkılmaz, penceresi yüce Şah’a bakılmaz, bir ben ölmeyinen cihan yıkılmaz, açılın zindanlar Pir’e gidelim.
Uyur idik uyardılar, diriye saydılar bizi. Koyun olduk, ses anladık, sürüye saydılar bizi.
Kırklar ile yedik içtik. Kaynayıp sellere coştuk, baş koyup niyaz eyledik. Geç otur meydan dediler.
Gönül çıkmak ister, Şah’ın köşküne. Can boyanmak ister, Ali müşküne. Pirim Ali oniki imam aşkına. Açılın kapılar Şah’a gidelim.
Bana medet senden olur efendim, aşılmaz dağların dost ardında kaldım, eller dosta doğru çeker göçünü, elsiz viranede çöllerde kaldım.
Dostun zülüfleri bölük bölüktür. Menim ciğerciğim delik deliktir. Muhabbetin sonu tez ayrılıktır. Dost beni gönder de var andan ağla.
Derdim çoktur hangisine yanayım, yine tazelendi yürek yarası, ben bu derde nerden derman bulayım? Meğer Şah elinden ola çaresi.
Onyedi yerimden vursalar yara, cerrahlar derdime kılmasa çare, kemendi bend ile çekseler dara, yine geçmem ala gözlü Şah’ımdan.
Nefse uyan Hakk’a uymuş değildir. Gaziler namazın kılmış değildir. Bu gezen abdallar derviş değildir. Arkasında hırka şal olmayınca...
İnsanca davranabilmek, çoğu zaman en etkili ilaçtan bile daha tesirlidir.
YanıtlaSilFyodor Dostoyevski
İnsan süreklilik taşıyan, yerinden oynatılamaz bir yapı değildir; daha çok bir deneme, bir geçittir, doğayla us arasındaki dar ve tehlikeli bir köprüdür sadece.
YanıtlaSilHermann Hesse