Güç istenci
Güç istenci, Nietzsche felsefesinin merkezi sayılabilecek önem teşkil eder. Güç İstenci, Nietzsche'ye göre evrenin her türlü devinimindeki en temel istenç olmakla birlikte; tüm detayları, mikro ve makro kozmosu kaplar. Tüm değişim ve dönüşümler, bu istencin farklı kisvelere bürünmüş halidir. Her detayda bu istencin izlerini bulmak mümkündür.
Üst-insan
Üstinsan sözcüğünü ilk olarak teolog ve yazar Heinrich Miller, 17. yy'da yazdığı Geistlichen Erquickstunden adlı eserinde kullanmıştır. Nietzsche, Üstün insanın tüm evrenin amacı ve sebebi olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre Üstün insan insanlığın da amacıdır.
Nietzsche, üstün insan kavramıyla, soylu bir insan eylemliliği kavramını yeniden kurmaya çalışır. Son insan, yalnızca maddi teselli peşindeyken, üstinsan yaşamını büyük eylemler uğruna harcamaya hazırdır. Üstün olmak, isteyerek iyinin ve kötünün ötesinde durmaktır. Nietzsche kendisini, üstün insanın habercisi olarak tanıtır. Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır:
“İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir iptir. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.”
Ayrıca eşitliğe de inanmayan filozof, bunu şöyle belirtir:
“Çünkü insanlar eşit değildirler. Gerçek budur. Ve benim istediğim şeyi onlar istemezler.”
İnsanların üstinsanı karalayacaklarını şu ifadelerle bildirir:
“İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz.”
Ona göre üstinsan sert olmalıdır.
“Sert olunuz! ”
Halk tabakasını küçümser ve eşitliğe inanmadığını tekrar vurgular:
“Panayırda kimse üstinsanlara inanmaz. Orada konuşmak isterseniz halk tabakası göz kırpar ve "Biz hep eşitiz" der.”
Ayrıca üstinsan hakkında şöyle der:
“Haydi haydi, ey üstinsanlar! Ancak şimdi insan, geleceğin doğum sancısındadır. Tanrı öldü, şimdi dileriz ki üstinsan yaşasın.
Ey üstinsanlar, içten adamlar, açık kalpliler; güvensiz olun! Derinliklerinizi gizli tutun; çünkü bugün halk tabakasının günüdür.”
Nietzsche'nin üstün insanı, belli bir evrim sürecinin ardından, insanlar arasından çıkıp, bütün insanlığı yönetecek, tüm insanlara tahakküm edecek bir diktatör değildir. O, her ne kadar on dokuzuncu yüzyılda kapitalizmin yarattığı fabrika köleliğine, kapitalizmin Hıristiyanlıktan miras alıp koruduğu köle ahlâkına, burjuva demokrasisiyle onun eşitlik idealine karşı çıkar. Bu düzenin “demokratikleşmenin “ bir yandan da zorba ve acımasız diktatörlüklerin ortaya çıkışı için gerekli altyapıyı hazırladığını söyler. Onun üstün insanı, sanıldığının tersine, Hitler değildir.
"Tanrı Öldü" iddiası
"Tanrı öldü", Nietzsche'nin en popüler sözlerinden biridir. Bu düşünceyi Nietzsche, ilk kez Şen Bilim adlı eserinde dile getirmiştir. O dönemin koşullarına göre yorumlanması gereken "Tanrı'nın Ölümü" düşüncesini, kendi tabiriyle bir kaçığın ağzından duyurur. Gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp "Tanrı öldü! Tanrı öldü!" diye bağıran bir delinin ağzından, Tanrı'nın ölümünü ilan eder.
Nietzsche "Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve acılar iyi bir Tanrı'ya nasıl mal edilebilir?" düşüncesinden yola çıkarak, Tanrı'nın ölümünün insanın anlaşılmaz olan doğasını yenmesi için ve üst insan'a ulaşılabilmesi için bir mecburiyet olduğunu savunmuştur.
Tanrı'nın, insanı yeryüzüne acı çekmesi için yolladığına inanır. Nietzsche bunu Empedokles adlı eserinde de vurgulamıştır. Nietzsche'ye göre "Sanatçı Tanrı" kendisini Yunanlıya bir model olarak sunar. Onun kendisine bir şekil vermesini, mermerin ya da taşın içinde gizli kalan heykeli çıkarıp, sonra da gerçekleştirilen bu sanat yapıtının tadına varılmasını önerir. "Hıristiyan Tanrı" ise emredicidir. İnsanın dünya nimetlerinden faydalanması yerine, çile çekmesini ister. "Tanrı'yı yadsıyoruz, Tanrı'nın sorumluluğunu yadsıyoruz ve böylece, yalnızca dünyayı biliyoruz." Nietzsche olaylar sonrası insanların Tanrı'yı suçlamayarak suçu dünyaya bulmalarının yanlış olduğunu düşünmüştür. Nietzsche'ye göre geliştirmiş olduğumuz tüm değerler, dünyanın gerçek doğasını görmemizi engellemek amacıyla geliştirilmiş araçlardan başka hiçbir şey değildirler.
Bununla beraber, bu araçlar bizim için dayanılması zor bir dünyayı dayanılabilir kılabilmeye hizmet ederler. Bu hizmet yıllardır dinlerin varoluşu ile de desteklenmektedir. Dinler bize öbür dünya gibi güzel vaatler sunarak, bize bu dünyada yapmamız gerekenleri buyururlar. Bu buyruklar, insanların özgür ve başkaldıran doğasını yok etmeye onları birer sürü parçası haline getirmeye yöneliktir.
Nietzsche Tanrı anlayışına ve hayatı katlanılabilir kılan araçlara karşı çıkar. Öte yandan, bunlar var olmadan yaşamanın ne kadar zor olduğunu ve ne kadar yüksek düzeyde hayat ve birey bilinci gerektirdiğini söyler. İşte onun istediği de budur. Bilime ve dine hizmet edenler bu noktada birbirinden farklı değillerdir. İkisi de bu araçların ve vaatlerin tekrar tekrar insan hayatına girmesine ve insanların bunlara körü körüne bağlanmasına neden olurlar.
İnsanlar bu araçlardan kurtulup zorla bir gereklilik kazandırılmış dünyadan sıyrılmalıdırlar. Tanrı ölmüştür; çünkü insan kendi hareketlerini yönlendirebilecek düzeydedir. Fakat tahmin edildiği gibi Nietzsche bu durumdan tam bir çıkış önermez. Bu çıkışı insanların başarabileceğini söyler. Tanrı'nın ölümünü büyük bir reddedişe ve kendi üzerimizde sürekli bir zafere dönüştüremezsek, bu kaybın bedelini ödemek zorunda kalırız.
Bengi dönüş
Nietzsche'nin bengi dönüş ve üstinsan görüşleri birbirinin tamamlayıcısı durumundadır. Nietzsche ebedi dönüş görüşü ile insanın dünyaya tekrar tekrar geleceğini savunur. Nietzsche'ye göre; "insan tüm yaşamı durmadan döndürülen bir kum saatidir". Sonsuz dönüşteki tehlike, insanın üstinsan olmak için üstesinden geldiği bütün sorunların yeniden ortaya çıkmaları ve yeniden üstesinden gelme zorunluluğudur. Üstinsana ulaşmada insanın önündeki en büyük engeli Tanrı olarak görmektedir.
Ne istediklerini biliyor musunuz?
YanıtlaSilİtaatkar işçiler istiyorlar!.. Düşük maaş, uzun çalışma saatleri ve azaltılmış olanaklarla, en fazla makineleri çalıştırıp, kağıt işlerini yapacak kadar zeki ve en az bütün bu boktan işleri pasifçe kabul edecek kadar aptal insanlar istiyorlar!.. Karşılığını aldığınız anda sıfır olan fazla mesailerinizden sonra, şimdi de sosyal güvenlik paranız için geliyorlar!.. Emeklilik ikramiyenizi istiyorlar.. O parayi geri istiyorlar ki Wall Street’deki cani dostlarina versinler!..
Ve biliyorsunuz ki alacaklar!.. Eninde sonunda!.. Hepsini!.. Çünkü siktiğimin her şeyine sahipler!.. Bu büyük bir kulüp!.. Siz ve ben içinde değiliz. Bütün gün neye inanacağınızı söylerken kafanıza vuran kulüp bu... Medyaları kafanıza vura vura neye inanacağınızı, ne düşüneceğinizi ve ne satın alacağınızı söylüyor.
Masa oynatılmış dostlarım ve oyun hileli...
George Carlin