25 Eylül 2012 Salı

Neşet Ertaş

Neşet Ertaş, (1938 Çiçekdağı, Kırşehir - 25 Eylül 2012, İzmir) Türk ozan. Abdal müzisyen olarak da tarif edilir. Bozkırın Tezenesi olarak da bilinir. Kırşehir Abdal'larındandır.

Neşet Ertaş, 1950'li yılların sonunda İstanbul'a gelerek ilk plağını "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" adı ile babası Muharrem Ertaş'a ait bir türküyle çıkardı. Halk tarafından çok beğenilen bu plağı ardından diğer plak, kaset ve halk konserleri takip eder. Daha sonra Neşet Ertaş Ankara'ya yerleşir. Burada yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle kardeşinin daveti üzerine Almanya'ya gider.
Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre Almanya'da kalan sanatçı, 2000 yılında İstanbul'da verdiği konserle sahne hayatına geri dönmüştür. Demirel zamanında kendisine sunulan 'devlet sanatçılığı' unvanını; "O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım." diyerek geri çevirmiştir. Fakat halk büyük destek vermiş ve Neşet Ertaş adeta yaşayan bir efsane olmuştur.
Unesco tarafından yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüştür. Usta sanatçı, 25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini kapamıştır.

25 Eylül 2012

Muzaffer Aytekin
Mirhani


10 yorum:

  1. Albümleri

    1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
    1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum
    1988 – Kibar Kız
    1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor
    1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları
    1990 – Gel Gayri Gel
    1992 – Türküler Yolcu
    1992 – Gitme Leylam
    1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya
    1995 – Seçmeler 2
    1995 – Seçmeler 3
    1995 – Seher Vakti
    1995 – Altın Ezgiler 3
    1996 - Polis Lojmanları
    1997 – Benim Yurdum
    1998 – Gönül Yarası
    1999 – Zülüf Dökülmüş Yüze
    1999 – Gönül Dağı
    1999 – Muhur Gözlüm
    1999 – Zahidem
    1999 - Neredesin Sen
    1999 - Gönül Dağı

    YanıtlaSil
  2. Aşık Mahzuni'nin Neşet Ertaş'a Yazdığı Şiir

    Bülbül hayli oldu bağdan gideli,
    Uzak bağda öten Neşet hoş geldin..
    Aşıkların hepsi haktan badeli
    Gözümüzde tüten Neşet hoş geldin..

    Sen bizim ovaya türküler ektin,
    Ektiğin türküden çektin ha çektin,
    Gönül dolusunu gurbete döktün,
    Bir gelip bir giden Neşet hoş geldin..

    İnce ince gurbet yakar insanı,
    Sıladan ayrılmam derdin ha gardaş hanı,
    Güzel toprağımın ey bülbül canı,
    Gamlı gamlı yatan Neşet hoş geldin..

    Serin olur Ilgaz dağının başı,
    Seninle çok yedik ekmeği aşı,
    Mahzuni Şerifin gara gardaşı,
    Bir doğup bir batan Neşet hoş geldin.

    YanıtlaSil
  3. Almanya'da kendi evinde misafirken Bir sohbetimizde şöyle anlatmıştı Büyük Usta:" Bir gün Almanya'ya giderken Yugoslavya'da arabam ile kaza yaptım. Beni içeri tıktılar. Dil yok, tanıdık yok ne yapacağım bilmiyorum gardaşım kaldık mı yaban ellerde mapusta. Sağa sola mektup yazdımne arayan ne soran ... Bir gün bir mektup geldi. Gönderen Yaşar Kemal idi. diyordu ki " Sen ki bozkırın tezenesi, Türkiye'nn Mozartısın" meraklanma her türlü desteğim senin yanındadır" diyordu. İşte Yaşar Kemal i de o zaman tanıdım. Onun sayesinde mapustan da kurtuldum. Mozartı da bilmiyordum , merak edip öğrendim. Biz Abdalık, Garibik, neyimize Mozart gardaşım. Ama Yaşar Kemal Büyük adammış o zaman öğrendim... IŞIKLAR İÇİNDE YAT USTA...

    YanıtlaSil
  4. İlimsizlik bilgisizlik yüzünden,
    Cehalet hortlayıp çıkar mı çıkar
    Sevgisizlik saygısızlık yüzünden
    İnsan insandan bıkar mı bıkar...

    Neşet Ertaş

    YanıtlaSil
  5. Ve saz tele küser...

    "Gönlüm hep seni arıyor,
    Neredesin sen? "

    Neşet Ertaş

    YanıtlaSil
  6. Mekanın Cennet Olsun, Büyük Usta Neşet Ertaş.
    Türküler Öksüz Kaldı...

    Neşet Ertaş türkü demek; binlerce yıldır söyleyen ve söylenecek olan...

    Neşet Ertaş bağlama demek; binlerce yıldır çalınan ve çalınacak olan...

    YanıtlaSil
  7. Ağla sazım, ağlanacak zamandır.

    Neşet Ertaş

    YanıtlaSil
  8. TÜRKÜLERİNİ AŞAĞILAYIP YASAKLADILAR

    Yokluktan, yoksulluktan, fukaralıktan çok çekmişti...
    Soytarıların paraya para demediği günlerde meteliğe kurşun atıyordu...
    Televizyonun ve radyonun devlet egemenliğinde olduğu dönemlerde "batılılaşma" zannederek "tezek kokuyor bunlar!" diye aşağılayıp yasaklamışlardı türkülerini...

    'Düğün şarkıcısı' diye küçümseyenlere "Ben düğünlere de giderim, içkili yerlere de... Çünkü her yerde 'insan' var" diyerek ders vermişti.
    Sonunda düğünlerde bile çalmasına izin vermediler.
    Dayanamadı. Terk etti Türkiye'yi...
    Almanya'ya gitti....
    Adı garip konmuştu bir kere, musibetler bırakmıyordu yakasını...
    'Alamanya' yolunda trafik kazası yaptı. Alıp hapishaneye attılar.
    Ne arayan oldu ne soran...
    Bir tek Yaşar Kemal hatırladı onu...
    Üzerinde "Bozkırın Tezenesine..." yazılı bir İnce Memed gönderdi hapishaneye...
    O günden sonra adı Bozkırın Tezenesi kaldı ama tanıyanlar bilirdi ki o aslında garipti, garibandı.
    Memlekette zulüm hakimdi o yıllarda...
    İşkence tezgahları kurulmuştu.
    Konuşmaya korkuyordu herkes...
    Almanya'dan isyan etti: "Suçun sorumlusu ruhtur, vücudun günahı yoktur. Kıymayın insancıklara..."

    "20 YIL ÖNCE AĞLARLARDI ŞİMDİ GÖBEK ATIYORLAR"

    2 yıl önce Hasan Saltık'ın Unkapanı'ndaki ofisinde tanımıştım Neşet Abi'yi...
    "İçme usta şu sigarayı artık" dedim.
    Çattı kaşlarını, "Nasıl içmeyeyim bundan başka derdime ortak olanım yok ki" dedi.
    Sonra inceden bir sitem etti: "Sen kalem tutan adamsın söyle bana, gençlerimize bir haller olmuş... 20 yıl önce gençler türkülerime ağlardı şimdiki gençler aynı türkülerde göbek atıyor."

    "NEŞET'LE AŞIK OLUR, NEŞET'LE YUVA KURARSIN"

    Herkes bilmez ama bilen iyi bilir...
    Ve Neşet Ertaş bilenle bilmeyen bir olmaz...
    İlk gençlik aşklarının yürek yakan sevdalarıyla usul gözyaşları döken delikanlılar, gencecik gelinlik kızlar bilir, tanır onu...
    Bir kere değdi mi yüreğine artık Neşet'le büyürsün, Neşet'le aşık olur, Neşet'le yuva kurarsın, Neşet'le çocuğunu büyütür ve Neşet'le ölürsün.
    Bozkırın Tezenesi'nin türküleri, aşka bulanmış gönüllerin marşıdır!

    "GÜLÜŞÜ GÜLDEN GÜZEL ADAM"

    Bu topraklarda yaşarken 'kıymeti' bilinmiş 'kıymetli adam' yoktur.
    Hoş, göçtükten sonra da ne kadar kıymet bildiğimiz muammadır ama...
    Arkasından "Ne adamdı ama" demeye...
    "Bir daha öylesi gelmez" demeye kurulmuş saatlerimizin ayarını bozmak için yazıyorum bu yazıyı...
    Neşet Ertaş hasta...
    Ne olur dua edin onun için...
    Neredeyse her gün acı haberlerle yanıyorken bir de onun kaybını kaldırmaz yüreklerimiz...
    Açıp ellerimizi dua edelim "Bir tane daha Neşet Ertaş'ımız yok. Ne olur o gülüşü gülden güzel adamı bizlere bağışla" diye...
    Bu topraklar bir Neşet Ertaş daha çıkaramadı ve görünen o ki bin yıl daha çıkaracak gibi durmuyor!


    Candaş Tolga Işık

    GÖNÜLLERDESİN YÜCE OZANIMIZ

    YanıtlaSil
  9. Abdallar'ın sonuncusu: Garip Neşet

    20. yüzyıl Türkiye müzik tarihini yazacak olanların işi zor: Neşet Ertaş ’ı nereye koyacaklar? Bir o kadar da kolay: Ertaş’ı eksene aldığınızda, kendisinden önceki ve sonraki halk müziğini de 1960’lardan itibaren değişime uğrayan, yeniden biçimlenen kent müziğini de çözümlemiş olursunuz. 1970’lerde sırra kadem basacak ve çok ilginç biçimde yokluğuyla var olacaktır, başka seslerde, başka formlarda, bkz: Selda ve diğerleri.
    Nihayet, yüzyıl sonlarına doğru gıyabında bir tür iade-i itibar yaşayacaktır kentli-eğitimli genç kuşak arasında, bkz: Kardeş Türküler ve diğerleri. İade-i itibar, bir bakıma onu kendi kendine 1960’larda inşa ettiği ‘pop ikonluğu’ konumuna gecikmeli olarak oturtacaktır. Bu da giderek her çevreden ilgiyi tetikleyecek ve onu kültleştirecektir. Adına kitaplar yazılır, belgeseller çekilir, heykeli dikilir, UNESCO tarafından ‘yaşayan insan hazinesi’ ilan edilir… ‘Devlet Sanatçısı’ bile yapılmak istenir ve o bunu reddeder! Tam da olması gerektiği gibi…
    Kısaca, Neşet Ertaş müziğimizde, kültürümüzde geçen yüzyıl(lar)dan 21. yüzyıla gelebilen, kalabilen nadir isimlerden. Nereden bakarsanız bakın ‘ekol’. Hem de çok yönlü. Abdallar’ın sonuncusu. Bu demek oluyor ki, ‘gurbet, hasret, hikmet’ geçmiş biri. Bu demektir ki, mektep medrese yüzü görmemiştir ama asla ‘ümmi’ değildir. Nâzım’ın deyişiyle ‘topraktan öğrenen/kitapsız bilen’dir. Gezginlik ve çalıp söyleme baba, ata mesleğidir, soydan gelir. Şuraya kadar ki, Babam saz çalarken bana zil verdi/ Oynadım meydanda köçek dediler.
    Onun gençlik çağı, 1960’ların eşiği, ülkenin/cumhuriyetin de gençlik demleridir. Kırsal kesim artık hiçbir şekilde kendi kendine yetemeyecektir. Baba dilinden ‘Garip’ mahlasını alan Neşet için de gurbetçlik şehir/köy/bölge ekseninden ‘mahalli’likten çıkıp merkeze yönelecektir: İstanbul – Ankara ekseni. İstanbul ‘piyasa’dır. Plakçılar, pavyonlar, gazinolar… Ankara ‘devlet-iktidar-resmiyet’: Radyo, TRT .
    Neşet, abdal sazını şehre, piyasaya İstanbul’a taşımış, oradaki ritmi de kendi sazına eklemiştir. Bir bakıma iki dünyayı birbirine tercüme etmiş, kaynaştırmıştır. Yaratıcıdır, dönüştürücüdür. Özgünlüğü buradan gelir. Radyo ve plak dünyası onu kitlelere taşımıştır.
    Bir yandan ‘kendi’ olmak, öte yandan zamana, yere, duruma uyarlanma zorunluluğu baş döndürücüdür. Kuşağının hemen tüm isimlerinde izlenebileceği gibi, 1970’li yıllarda fiziksel olarak da sanatsal olarak da sorunlar, hem de ölümcül sorunlar yaşarlar. Ertaş da, saz çalamaz hale gelecek denli kaybetmiştir sağlığını. Tedavi için Almanya ’ya gitmesi, 1980’lerde ona bir bakıma “40’ından sonra saz çalma” serüveni yaşatacaktır. Bu, bir bakıma da başa dönüştür: Köylülerine, hemşerilerine düğünlerde sazıyla eşlik etmektedir… Gurbette vuslat!
    Alın size bir kü/yerel örnek. Küresel köyde yerellik! Nihayet 1990’lar, özel–yerel radyo/ tv patlaması, arşivlerin, kayıp seslerin keşfiyle birlikte Garip Neşet’i de genç kuşaklarla buluşturur. Ama kendisi hala ‘gaip’tir; memleketten, sahalardan, sahnelerden, stüdyolardan uzaktadır. Kalan Müzik aracılığıyla bin yıl sonundaki dönüşü, görkemlidir: “Yüreğinde aşk olmayan saz çalmasın” diyerek, sanatın, müziğin bir aşk ve hakikat meselesi olduğunu, bin yıllardan kalma bilge – ozan geleneğini her an, her haliyle örnekledi.

    Kaynak: radikal

    YanıtlaSil

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.