Dersim (Tunceli) yöresinde yaşamış Dersim aşiretlerinden Kureyşan aşiretine bağlı bir ermiştir. Asıl adı Şah Haydar’dır, Mahmud Hayrani'nin oğludur. Mahmud Hayrani ise Mevlana'nın müridi olarak tanınmış bir kişiliktir. Haci Bektaş-ı Veli'yle akrabalığı olduğu savunulan kavmin 9. ya da 11. atasıdır. Soy şeceresi bakımından Hacı Bektaş ile aynı İmama çıkar. Mahmud Hayrani Zeve yakınlarında bulunan Zargovit tepesinde hayvanlarını otlatmak için bir ev yapar. Burada hayvanları ile meşgul olur. Kışın zemheride keçilerinin gayet güzel beslendiklerini şaşırarak gören Seyyit Mahmud-i Hayrani "Acaba Şah Haydar bu kışın ortasında bu hayvanlara ne yediriyor ki hayvanlar bu kadar güzel besleniyorlar" diye merak eder, Şah Haydar ile hayvanların bulunduğu yere gider. Bir de bakar ki Şah Haydar elindeki çubuğunu hangi meşe ağacına değdiriyorsa ağaç hemen yeşeriyor tazeleniyor, keçiler de bu filizlerden yiyerek besleniyorlar.
Seyyit Mahmud-i Hayrani bu durumu görünce sesini çıkarmadan geri dönmek ister. Ancak o sırada keçinin teki, birkaç kez üst üste hapşırır. Şah Haydar; ne oldu, babam Derviş Mahmud'u mu gördün ki bu kadar hapşırırsın der ve arkasına baktığında babasının kendisine görünmeden kaçmak istediğini görür. Babasına bizzat ismi ile hitap ettiği için utanır, mahçup olur. Mahcubiyetinden kaçıp halen Düzgün Baba Dağı olarak bilinen tepeye çıkar ve burada mekan tutar.
(Rivayet olunur ki Şah Haydar babasına ismen hitap ettiği için mahcubiyetinden ötürü kaçtığında, ayağında kışın karda giyilen hedik veya lekan vardır. Bu hediklerle Zargovit'ten Düzgün Baba tepesine kadar (takriben 5 km) sadece üç adım da varmıştır, bastığı yerlerde hediklerin izleri taşlara geçmiştir ve bu izler hala durmaktadır.)
Bir iki gün eve gelmeyen Şah Haydar'ın annesi endişelenir. Durumunu öğrenmesi için babasına rica eder. O da yanındaki müritlerine, “Gidin bakın bakalım, bizim Şah Haydar ne alemde?” der.
Müritlerinden birkaç kişi bu 2100 m. yüksekliğindeki dağın tepesine çıkar. Şah Haydar ile görüşürler. Durumunun iyi olduğunu, herhangi bir sorununun olmadığını öğrenirler ve tekrar Zeve'ye dönerler. Seyyid Mahmud-i Hayrani'ye “Durumu düzgündü, merak edilecek herhangi bir şey yoktur. Selam ve hürmet eder ellerinizden öper derler.” (Bu düzgündür sözü dilden dile dolaşır ve asıl adı Şah Haydar olan bu zata artık bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden bu güne Düzgün Baba olarak söylenir.) Bugüne değin halk şifa bulmak için Düzgün Baba'yı ziyaret eder adaklar adar ve kutsanır.
Düzgün Baba Ziyareti
Düzgün Baba Muhammed Ali neslinden gelen Evliyalık makamına ulaşmış ulu bir zattır. Mazgirt ilçesinde yaşadığı ve sır olduğu mağaraya talipleri ve sevenleri yaz kış ziyarete gelmektedir.
Bazı ziyaretçiler, Düzgün Baba'nın yaşadığı mağaranın yakınındaki bir başka küçük mağara içindeki ince ince akan ve tas şeklindeki su kaynağından (tas çeşmesinden) su içerek dilek tutarlar. Gönlü temiz olanlar rahatlıkla su içebilirken; kalbi kötü (kötü ruhlu) olanlar veya inanmayanlar, su içmek için eğildiklerinde, su kana dönüşür veya kurur veya içilemez hale gelir. Buradaki taşlarda Düzgün Baba'nın uzanarak yattığı farz edilen bir yatma yeri izi de vardır. Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan gecelerde Düzgün Baba aşkına çerağ ve mum yakılmakta, dua edilmektedir. İnananlar yemin ederken "Düzgün Baba çarpsın ki. Düzgün Baba adına vb." diyerek yemin ederler. Düzgün Baba adı kullanarak yapılan dua ve beddualar da oldukça yaygındır. Düzgün Baba’nın doğru olmayan kişileri cezalandıracağına inanılır. Düzgün Baba'ya çıkıp da dua edenler, çocukları olunca, adını da çoğunlukla "Düzgün" olarak koyarlar.
Ayrıca Düzgün Baba aşkına kurbanlar tığlanmakta, lokmalar dağıtılmakta ve cem ibadeti yapılmaktadır. Yüksek dağlar ve sarp kayalıklar arasındaki makamına yalın ayak olarak çıkan ziyaretçiler dualarını Düzgün Baba aşkına söylemekte ve dertlerine derman aramaktadırlar.
Bir çok kerametin hala yaşandığı bu mekanda yüzyıllardır Ehlibeyt bendeleri ziyaretlerini sürdürmektedirler. Ulu pir Düzgün Baba, aşk deryasının sahibi olarak, gerçek sevenlerinin rüyasına girmekte ve darda kalan sevenlerine yardım etmektedir. Düzgün baba dağının eteklerinde Cem evi de yapılmıştır.
Düzgün Baba halkın dilinde, aşıkların gönlünde sarsılmaz bir şekilde yerleşiktir.
Muhammed geliyor,
Ali de önündedir.
Muhammedi sorarsan;
O bizim dedemiz.
Hazreti Ali'yi sorarsan;
O bizim kolumuz kanadımız.
İmam Hüseyin'i sorarsan;
O Kerbela şehididir.
Bektaş Veli'yi sorarsan;
O el'in üstündeki el'dir.
Kureyş'i sorarsan;
O sır keramet sahibidir.
Düzgün Baba'yı sorarsan;
O murad kapısıdır.
21 Eylül 2012
DÜZGÜN BABA (ŞAH HAYDAR) ZİYARET YERİ HİKAYESİ
YanıtlaSilHz. Ali evlatlarından 7. İmam Musa Kazım'ın neslinden büyük Türk mutasavvıfı Hacı Bektaş-ı Veli (1209/1210-1270/1271) (çoğunluğun katılmadığı bazı araştırmacıların görüşüne göre 1248-1337) Xlll'ncü Yüzyıl'da (Anadolu Selçuklu Devleti döneminde) Horasan'dan ayrılıp; 1264 yılında Erzincan üzerinden Anadolu'ya geçerken; o zamanlarda halkı arasında Zerdüşt dini özelliklerine de rastlanan Dersim bölgesine Alevîliği anlatmak için üç halife gönderir. Bu halifelerden birincisi, Şah Kasan/Kasan Halife'dir ve Pertek ile Hozat taratma gider. Bu halifelerden ikincisinin Kalmamsır olduğu ve bir inanışa göre; Büyükyurt tarafında sırra erip kaybolduğu söylenmektedir. Diğer bir inanışa göre ise; Günlüce köyünde yaşamış ve orada ölmüştür.
Bu halifelerden üçüncüsü, (8'nci imam Ali Rıza'nın oğullarından) Seyyid Mahmud Hayrani olup;Mazgirt Dedebağ (Bağın) köyü ve Nazimiye Bostanlı köyü bölgesinde bir süre kaldığına ve sonra Konya ili Akşehir ilcesine döndüğüne ve orada 1268 yılında öldüğüne inanılır. (Halen türbesi Akşehir'dedir.) İnanışa göre; oğlu (kardeşi veya amcası da olabilir) Hacı Kureyş, Bostanlı köyü Zeve mezrasında yaşamıştır, işte onun da (muhtemelen birinci) oğlu Şah Haydar/Ak Haydar'dır.
Bazı araştırmacılara göre; Şah Haydar, Silvan'da öldürülen ve Zaza Türkleri tarafından Tunceli bölgesine getirilerek sonradan Sultan Baba/Tacik Baba ismiyle anılan ve ziyaret yeri haline getirilen dağa gömülen Celaleddin Harzemşah'ın komutanlarından/beyierinden biridir. Celaleddin Harzemşah'ın diğer beyleri gibi, bir süre Selçuklu Sultanı'na bağlı kalmış ise de daha sonradan başkaldırarak Tunceli bölgesindeki dağlara sığınmıştır.
Bazı araştırmalara göre ise; seyyidler dönemi öncesi bölge mitolojisinde yer alan bir figürdür (bölgeyi en çok etkisi altında bırakan Sümerler döneminden kalma kutsal değerlerden biridir ya da İran halklarının tanrı Mithrasi'na ait kültün bir devamı durumundadır) ve kaynaşma sürecinde o, Kureyş Baba'nın oğlu olarak bir kutsal dağ biçiminde yaşamım sürdürmektedir. Hititlerin gök/fırtına tanrısı ile dahi bir benzerliği vardır.Kendisi, (güneş ya da gök tanrılarının simgesi olan) bir kartalla simgelenir ve gökyüzünde kanat çırptığına inanılır. Haskar/Haskal, Jel/Zel ve Karsniye/Karsni/Kesni isimlerinde üç kızkardeşi vardır. Bugün bunlar da bölgedeki dağ isimleri olarak bilinmektedir. Haskar, Düzgün Baba'nın en küçük ve en sevdiği kızkardeşi olduğundan yanıbaşındadır. Karsniye ise her sonbaharda Düzgün Baba'ya dört tane dağ keçisi göndermektedir.
• 40 gün süreyle "Çele" ismi verilen mağarada çilesini doldurduğu rivayet edilir.
Kul Himmet
YanıtlaSilYedi büyük ozandan birisi olan Kul Himmet, 16. yüzyılda yaşamıştır. Mezarı, doğduğu yer olan Tokat'ın Almus ilçesinin Görümlü köyündedir. Yaşadığı dönemde, adı Pir Sultan ve Şah Hatayî'yle anılmıştır. Allah, Peygamber, Ehl-i Beyt ve insan sevgisi, barış ve dostluk üzerine nefesler söylemiştir. Kimi araştırmacılar "Kul" sözüne bakılarak, Kul Himmet’in Yeniçerilerden olabileceğini ifade etmektedirler. Nefesleri, bütün Alevi köylerinde söylenegelmiştir. Coşkulu, tutkun, içten, tutarlı bir ozandır.
Kul Himmet, bazı dörtlüklerinde yardım istediği, ziyaretinde bulunduğu erler–evliyalardan söz etmektedir. Onun zamanında kimisi yaşamakta olan, ama çoğu çoktan Hakk'a yürümüş ve yatırlarıyla tanınan bu Alevi–Bektâşî imam ve ermişleri, Horasan'dan–Erdebil'den Balkanlara, Irak ve Suriye dahil tüm Küçük Asya'yı kapsayan geniş coğrafya üzerinde bulunmaktadırlar. Türkçe’yi en anlaşılır ve en etkileyici biçimde kullanarak yazdığı, coşku ve duygu dolu olduğu kadar, didaktik (öğretici) şiirleriyle Kul Himmet, "makamı sır olan koca Kul Himmet” diye tanınır. Kul Himmet, Hacı Bektaş Veli Dergâhı ve dergâhın pirleri, yani postnişinlerine bağlıdır. Hacı Bektaş Dergâhı'na varıp, orada postta oturan Pir’e ikrar vermek gerektiğini, şiirlerinde açıkça belirtmektedir.
Seyyâh olup şu âlemi gezerim
YanıtlaSilBir dost bulamadım gün akşam oldu
Kendi efkârımca okur yazarım
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
İki elim gitmez oldu yüzümden
Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden
Kusurumu gördüm kendi özümden
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Bozuk şu dünyanın temeli bozuk
Tükendi tâneler kalmadı azık
Yazıktır şu geçen ömrüme yazık
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kul Himmet üstadım ummâna dalam
Gidenler gelmedi bir haber alam
Abdal oldum şah giyindim bir zaman
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kul Himmet