Aşk ölmüş sevdanın altına gömüldü dediler
İnanmadım, inanamazdım.
Çünkü şiirler neden yazılıyor, neden bunca geceler harcanıyor,
Neden düşsellik içinde seni görüyor seninle sevişiyor bu beden?
Kim ne derse desin gönül hep bildiğini okuyor
Sürgüne yollasalar, gözlerine mil çekseler,
Çarmıha da gerseler içimdekini söküp almaya kimin gücü yeter ki?
İşkenceler içindeyim
Filistin askısında kollarım sana uzanırken
Falakada ayaklarım senin için koşarken
Prangalarımın etrafında yaralı bir çalıkuşu görüyorum
Bir de rengarenk bir uçurtma…
Hiç canım acımıyor aklımda sen varken
Adını sayıklıyorum içimden zikir tadında
Aldığım her nefesime ismin düşüyor
İçimdeki fırtınalar duruluyor ama hasretin bir türlü durulmak bilmiyor.
Üşüyorum artık şiirler ısıtmıyor yüreğimi
Zevketen içtiğim meyler zahir oluyor, kan kokuyor ağzım
Küfür dilimden düşmez oldu ölüme, sana ve gecelere
Bir de kabristanda ismini kazıdığım mezar taşına...
Farklı olduğunu düşündüğüm günlerime yanıyorum
Farklı olan sen değil, benmişim.
Sana giydirdiğim her güzellik senden değil, bendenmiş
Geç olsa da anladım, anladığım gün içimde seni parçalara ayırdım.
Aşk ölmememişti aslında sevdanın altına da gömülmemişti
Şiirler yakılmııştı sadece sana yazılmış
Ganj nehrine atılmış binlerce insan bedeni gibi özeldi külleri
Budistler Yasak Şehir'de tütsüler yakıp için için dua ederken
Ağlıyor Şehriyar masallarını bitirecek Şehrazat için ve
Mihrimah Sultan Camii’sinden seni görüyorum.
Yalan söyleyen dilini kuşlar yiyor
Harama bakan gözlerini karıncalar paylaşıyor
Sen doğarken ben yok oluyorum.
26 Ekim 2011
Paraf & Efsane Etrafoğulları
İnanmadım, inanamazdım.
Çünkü şiirler neden yazılıyor, neden bunca geceler harcanıyor,
Neden düşsellik içinde seni görüyor seninle sevişiyor bu beden?
Kim ne derse desin gönül hep bildiğini okuyor
Sürgüne yollasalar, gözlerine mil çekseler,
Çarmıha da gerseler içimdekini söküp almaya kimin gücü yeter ki?
İşkenceler içindeyim
Filistin askısında kollarım sana uzanırken
Falakada ayaklarım senin için koşarken
Prangalarımın etrafında yaralı bir çalıkuşu görüyorum
Bir de rengarenk bir uçurtma…
Hiç canım acımıyor aklımda sen varken
Adını sayıklıyorum içimden zikir tadında
Aldığım her nefesime ismin düşüyor
İçimdeki fırtınalar duruluyor ama hasretin bir türlü durulmak bilmiyor.
Üşüyorum artık şiirler ısıtmıyor yüreğimi
Zevketen içtiğim meyler zahir oluyor, kan kokuyor ağzım
Küfür dilimden düşmez oldu ölüme, sana ve gecelere
Bir de kabristanda ismini kazıdığım mezar taşına...
Farklı olduğunu düşündüğüm günlerime yanıyorum
Farklı olan sen değil, benmişim.
Sana giydirdiğim her güzellik senden değil, bendenmiş
Geç olsa da anladım, anladığım gün içimde seni parçalara ayırdım.
Aşk ölmememişti aslında sevdanın altına da gömülmemişti
Şiirler yakılmııştı sadece sana yazılmış
Ganj nehrine atılmış binlerce insan bedeni gibi özeldi külleri
Budistler Yasak Şehir'de tütsüler yakıp için için dua ederken
Ağlıyor Şehriyar masallarını bitirecek Şehrazat için ve
Mihrimah Sultan Camii’sinden seni görüyorum.
Yalan söyleyen dilini kuşlar yiyor
Harama bakan gözlerini karıncalar paylaşıyor
Sen doğarken ben yok oluyorum.
26 Ekim 2011
Paraf & Efsane Etrafoğulları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.