1 Mayıs Nasıl Başladı?
İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlemesi ile başladı.
1886'nın 1 Mayıs günü Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago(Şikago)'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.
1886'da Şikago'da toplanan Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 8 saatlik işgünü için 1 Mayıs'ı grev ve 8 saat uygulamasını fiili olarak hayata geçirme günü olarak belirledi.
Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne 1 Mayıs- Anadolu'da 1 Mayıs ilk kez Osmanlı döneminde, 1905 yılında İzmir'de kutlandı. Bunu 1909 Üsküp kutlaması izledi. İstanbul'da ilk kez 1 Mayıs kutlaması 1910'da yapıldı.
Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne 1 Mayıs- Anadolu'da 1 Mayıs ilk kez Osmanlı döneminde, 1905 yılında İzmir'de kutlandı. Bunu 1909 Üsküp kutlaması izledi. İstanbul'da ilk kez 1 Mayıs kutlaması 1910'da yapıldı.
1920'nin 1 Mayıs'ında işgal idaresinin ve Osmanlı Hükümeti'nin yoğun baskılarına karşın 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlandı. İşçiler Haliçten başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğlu'na kadar bir yürüyüş yaptılar ve "Bağımsız Türkiye" yazılı bir pankart taşıdılar.
1921'in 1 Mayısı'nda İstanbul'un hemen tüm işçileri, özellikle şirket-i Hayriye, Seyrü Sefain, Haliç ıdaresi ve Tramvay şirketi çalışanları 1 Mayıs'ı kutladılar.
1923 1 Mayısı'nda çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan işçiler greve çıktı. İşçi taleplerinin arasında, "yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayıs'ın resmen işçi bayramı olarak tanınması, sekiz saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı" vardı ve birçok işçi tutuklandı.
Cumhuriyet Sonrası-
1924 1 Mayısı'nı "İşçi Bayramı" olarak kutlayan işçilerin bu eylemi engellenmek istendi. Sekiz saatlik işgünü için bildiri dağıtan birçok işçi tutuklandı.
1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında kutlamalara izin verilmedi.
1935 yılında çıkarılan "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun" adıyla çıkarılan düzenleme ile 1 mayıs "Bahar ve Çiçek Bayramı" olarak genel tatil günlerine dahil edildi.
27 Mayıs 1960' dan sonra da "yasaklar" yaşandı.Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu'nun kabul tarihi olan 24 Temmuz, işçi sınıfına 1 Mayıs'ın yerine bayram olarak dayatıldı. Ancak bu girişimlerin hepsi, kararlı mücadeleler sonucu geri döndü.
Bu yıldan başlayarak 1975 yılına kadar 1 Mayıs yasal olarak kutlanamadı. Sadece 1927 yılı 1 Mayısı’nda Amele Teali Cemiyeti önünde toplanan işçiler tarafından bir kutlama yapılabildi; bu kutlama sonrasında da çok sayıda tutuklama yaşandı ve Amele Teali Cemiyeti kapatıldı.
1975 yılında 1 Mayıs, yarım asırlık bir zamanın ardından, İstanbul Tepebaşı’nda yapılan bir toplantıyla kutlandı.
1976 yılında on binlerce işçi 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’ndaydı. DİSK tarafından düzenlenen miting için Beşiktaş’tan başlayan yürüyüş Taksim’de son bulmuş ve kitlesel bir 1 Mayıs kutlaması gerçekleştirilmişti. O gün Taksim Meydanı' nı 400 bin işçi bulunuyordu.
1977 yılında Taksim’de toplanan yüz binlerce işçinin üzerine ateş açıldı ve 36 işçi katledildi. Provokasyonu gerçekleştirenlerle ilgili soruşturma açılmasına rağmen dosya günümüze kadar aydınlatılmadı.
1978 yılında tekrar 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda yüz binlerce işçi bir araya geldi. Mitingteki ana talep 1977 katliamının faillerinin bulunması idi.
1979 ve 1980 1 Mayıs’ları çeşitli engellemelerle karşılaştı. İstanbul’daki kutlamalara izin verilmedi ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Diğer illerde kutlamalar yapılırken, İstanbul’da kutlama yapılamadı.
12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte 1 Mayıs tekrar yasaklandı ve genel tatil günü olmaktan çıkarıldı.
1987: 7 yıllık aradan sonra sendikalar öncülüğünde bazı milletvekilleri, aydın, sanatçı ve bilim adamları ile birlikte yaklaşık 1000 kişilik bir grup Taksim Anıtı'na 1 Mayıs şehitlerini anmak üzere çelenk bırakmak istediler. Polis sadece milletvekillerinin araçla anıta ulaşmasına izin verdi.
1989: Taksim'de biraraya gelen kitleye saldırıldı. Mehmet Akif Dalcı isimli bir işçi yaşamını yitirdi.
1990: Yine Taksim'e yürümek isteyenlere izin verilmedi. Çıkan çatışmada İTÜ Öğrencisi Gülay Beceren felç oldu.
1996: 1980 sonrasının en kitlesel mitingi gerçekleştirildi. Kadıköy'ü dolduran yaklaşık 150 bin insan toplandı ama yine açılan ateş sonrası 3 kişi yaşamını kaybetti.
2008 Nisan'ında, 1 Mayıs "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir.
22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.
Ve 1 Mayıs 2010... İşçi Bayramı uzun ve yasaklı geçen uzun yıllardan sonra Taksim Meydanı'nda kutlanacak. Kutlamalara ise binlerce kişi katılacak.
1 Mayıs dünyanın birçok yerinde işçi bayramı olarak kutlanıyor. Hak ve Özgürlüklerin savunusu olan bu günün tarih içinde Dünya ve Türkiye'de geçirdiği serüven şu şekilde tarih sayfalarında yer alıyor.
Fırat
Lenin' in 1 Mayıs Çağrısı
YanıtlaSilİki dünya, bu büyük mücadelede karşı karşıya duruyor: sermaye dünyası ile emek dünyası, sömürü ve kölelik dünyası ile kardeşlik ve özgürlük dünyası. Bir tarafta bir avuç kan emiciler var. Bunlar fabrikaları ve değirmenleri, alet ve makinaları ele geçirmişler, milyonlarca dönüm toprağı ve dağ gibi paraları kendi özel mülkleri yapmışlardır. Hükümeti ve orduyu uşakları, yığdıkları servetin sadık bekçi köpekleri yapmışlardır. Diğer tarafta ise milyonlarca mülksüz vardır. Onların hizmetinde çalışabilmek için parababalarına yalvarmaya zorlandılar. Emekleriyle bütün serveti yarattılar; bununla birlikte, bütün hayatları boyunca bir parça ekmek için mücadele etmek, sadaka dilenir gibi çalışmak için yalvarmak, çok ağır çalışmayla güçlerini ve sağlıklarını kaybetmek ve köylerdeki ahır gibi evlerde ya da büyük kentlerdeki bodrum ve tavan aralarında açlıktan ölmek zorundadırlar. Ama şimdi bu mülksüz emekçiler, parababalarına ve sömürücülere karşı savaş ilan etmiş bulunuyorlar.
Bütün ülkelerin işçileri, ücretli kölelikten, yoksulluk ve sefaletten emeği kurtarmak için savaşıyorlar. İşçiler, ortak çalışmayla yaratılan servetin bir avuç zengin için değil, bütün çalışanlar yararına kullanılacağı bir toplum sistemi için savaşıyorlar. Toprağı ve fabrikaları, değirmenleri ve makinaları, bütün çalışanların ortak malı yapmak istiyorlar. Zengin ve yoksul olarak bölünmeyi ortadan kaldırmayı, emeğin ürünlerinin işçilere, kendilerine gitmesini ve insan türünün bütün başarılarının, çalışma biçimlerindeki bütün gelişmelerin çalışan insana baskı aracı olarak hizmet etmesini değil ama onun kaderini düzeltmesinde aracı olmasını istiyorlar.