Evlilikler neden eskisi gibi uzun ömürlü olmuyor diye kara kara düşünürken aklıma aşağıda size anlatacağım hikâye geldi. Eskisi kadar fedakâr mı değiliz yoksa kendimizi eşimizden bile çok mu seviyoruz?
Nedir bu yaşanan keşmekeş ve yıkılan yuvaların altında ezilen yürekler. Herkes yalnız yaşamayı seçiyor gibi.
Yaşlı çift evliliklerinin ellinci yılını kutluyormuş. Kahvaltı yaparken kadın şöyle düşünmüş; Elli yıl boyunca hep kocamı düşündüm ve ekmeğin kabuğunu sevdiğim halde kocama verdim.
Artık bugün kabuklu bölümünü ben yemek istiyorum. Ve ekmeğin kabuklu bölümüne yağ sürüp yerken, ekmeğin içini kocasına vermiş.
Düşündüğünün tersine kocası çok mutlu olmuş, karısının elini öpmüş ve şöyle demiş;
Bana günün en büyük mutluluğunu verdin. Elli yıl boyunca çok sevdiğim ekmeğin içini yiyemedim. Hep çok sevdiğim için senin yemeni istedim.
Küçücük fedakârlıklar beraberinde büyük mutluluklar taşır neden kapılarımız bu kadar kapandı? Bu kadar zor mu omuz omuza vererek hayatı yaşamak, nedir paylaşılmayan kime kalacak bu dünya? İsyanım yıkılan tüm umutlara ve yuvalaradır. Kendinden önce onu düşünmüyorsan sevmiyorsun demektir, Sevmiyorsan yola çıkmayacaksın ya da yola çıkmışsan bir kere yola çıktığını yolda koymayacaksın.
İğneyi karşıya çuvaldızı kendimize batırma zamanıdır şimdi.
21 Mart 2011
Duygu Özdemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.