Sarı yapraklı kilitli günlüğüm yardı bir zamanlar
Tüm sırlarımı ve mitolojik öykülerim vardı oraya yazdığım
Bir de seninle büyümeyi bekleyen kelimelerim.
Senin için aşk şiirleri olmayı bekliyorlardı
Mahsus açıp oku diye
Kilidini senin görebileceğin yere koyardım
Okurdun fakat çaktırmazdın
Yine bir gün ''Dut Ağacının'' mitolojik öyküsünü yazmıştım.
''Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç vardı.
Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi.
Bunlar yan yana evlerde otururlardı.
Birlikte büyüdüler
Ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı aşk beslediler
Fakat aileleri görüşmelerini istemezler,
birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi
Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı.
İki evin arasında gizli bir çatlak vardı.
Aileleri bunu bilmezler onlar da geceleri burada buluşur,
O aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi.
Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar
verdiler.
Tispe ağaca Piremus'dan önce varmıştı.
Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan
kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi.
Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başladı.
Farkında olmadan yolda boynundaki eşarpını düşürmüştü.
O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı.
Kocaman aslan, ağzında kanlarla birlikte
Biricik sevgilisi Tispe'nin eşarbını parçalıyordu.
O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe'yi öldürerek yediğiydi.
Tispe'siz yaşayamazdı.
Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı.
Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı.
Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü.
Tispe ise korkusunu bir kenara atıp
bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti.
Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti.
Piremus'un cansız vücudu yerdeydi
ve elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu.
İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı
Ama eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı.
Bir an mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti
Ve onun öldüğünü düşünen Piremus aşkı uğruna canına kıymıştı.
Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü.
Onların aşkı ölesiye bir aşktı ve ölüm bile onları ayıramazdı.
Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa
O da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı.
Birden vücudu Piremus'un bedeninin üstüne yığıldı.
O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek
İstediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar.
Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerine,
Tispe'nin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler.
O günden beri karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini,
(Piremus'un kan lekesini),
Dut ağacının yaprakları, (Tispe'nin gözyaşları) temizler... '' diye
Sen kendini o kadar kaptırmıştın ki yüksek sesle okuyordun
kapattın günlüğümü ben yanına geldim
Şimdi anlıyor musun aşkın kudretini diye bir soru sordum
Evet demiştin.
Ben ise Monalissa misali gülümsemiştim
Ayrılığımızın bu kaçıncı günü artık saymıyorum.
Saysam da bir şeyin değişmeyeceğini iyi biliyorum
Fakat
Dut ağacı misali
Kelimeler senin gidişinle büyüdü.
25 Nisan 2011
Efsane Etrafoğulları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.