Menekşe çiçeğinden sonra evlerimizin en renkli konuklarıdır kaktüsler. Bakımı menekşe kadar zor olmadığından menekşeyi sevsek bile kaktüse bakmayı tercih ettiğimiz zamanlar da oluyor.
Issız çöllerin bekçileri, çöller onların doğal mekânları… Bazılarının boyu birkaç milimetreyi zor buluyor, bazıları metrelerce yükseliyor. En çetin iklim koşullarına meydan okuyorlar. Güçlerinin sırrı da, çok az suyla yetinmeleri…
Çöllerde yetişen kaktüslerin genellikle yılda 200 mm. Suya ihtiyaçları var. Oysa bu bölgelerdeki buharlaşma 1.700 mm. su oluşmasına neden oluyor. Yani, iklim ne kadar kurak görünürse görünsün, ihtiyacının fazlası 1.500 mm. suya sahip. 30 yılda bir yağmur yağan çölde yaşamayı başarıyorlar. Ormandaki sıradan bir ağacın, yaşamını sürdürmek için yılda 2.000 litre suya ihtiyacı var.
Şili'nin kuzeyindeki Alacama Çölü'nde yaşayan bir kaktüs ise bu ihtiyacını bir litre suyla gideriyor. Suyun yaşam için gerçekten kaçınılmaz bir madde olduğunu biliyoruz ancak, tam 58 bitki ailesi 30 yılda bir yağmur yağan çok çetin ve kurak iklimlerde bile yaşamayı başarıyor. Bunlardan biri de buğdaygiller ailesi ama onların bazı sorunları var; bu bitki çok kısa süren yağmur döneminde filizleniyor. Onun dışında kalan kaktüsler ve sütleğenler için böyle bir şey söz konusu değil. Bunlar her türlü zorluğa katlanabiliyor ve yılın her döneminde tohumlanabiliyorlar.
Biyoloji uzmanları, kuraklığa sağladıkları olağanüstü uyum nedeniyle bu 58 bitki ailesini "kurakçıl bitkiler" olarak nitelendiriyorlar. Bu bitkiler, kuşkusuz çetin ve acımasız iklim koşullarına karşı önemli silahlarla donatılmış bulunuyorlar. En küçük su damlasını bile israf etmeyecek müthiş bir sisteme sahipler.
Bilindiği gibi, kurak bölgelerde yağmur yağması ender gerçekleşen bir olay ama çiy ve sise bol miktarda rastlanıyor. Ancak, bu çiy ve sisteki suyu elde etmek için kaktüs müthiş hızlı davranmak zorunda. Çünkü buharlaşma başlamadan önce bunu gerçekleştirmesi gerekiyor. Kaktüsler bu işlem için, dikenlerinin alt kısmında bulunan ve birer sünger görevi gören küçük tomurcuklardan yararlanıyorlar.
Bu sünger tomurcuklarla çiy tabakasını emiyorlar ve içerdiği suyu dokularına gönderiyorlar. Gelişmiş uzun köklerle yeraltı sularından besleniyorlar Kaktüsler bu emme işleminden başka, yaşamları için gerekli suyu müthiş bir doğal pompa sistemiyle de elde ediyorlar.
Bazı kaktüs tiplerinin kökleri, çapı 12 metreyi bulan bir alana yayılabiliyor. Bazıları İse gerçek bir tornavidayı anımsatan köklere sahipler. Kaktüsün boyu 50 santimi geçmezken, kökleri 18 metre derinliğe kadar ulaşabiliyor. Bu gelişmiş kök sisteminden oluşan doğal pompa sayesinde kaktüsler yeraltındaki sulardan yararlanıyorlar.
Neden iğne yapraklılar? Ancak, bir kaktüs için suya sahip olmak yeterli değil. Bunu müthiş ekonomik bir biçimde kullanması gerekiyor. Onun için de, öncelikle yapraklarındaki terlemenin önüne geçmek zorunda. Bu sorunu aşmak için bulduğu birinci çözüm, yapraklarının üstünü su geçirmeyen bir tabaka ile kaplamak.
İkinci çözüm ise, yapraklarını birer dikene dönüştürerek su kaybını en aza indirmek. İşte bu yapısal değişiklikler nedeniyle bugün bir kaktüs yaprağı normal bir ağaç yaprağının 30'da biri kadar terliyor ve böylece 30 kez daha az su kaybediyor. Ayrıca, dikenler sadece su kaybını önlemiyorlar, sıvı hale gelen su buharını toplamaya ve onu dokulara ulaştırmaya yarıyorlar.
Beste
Issız çöllerin bekçileri, çöller onların doğal mekânları… Bazılarının boyu birkaç milimetreyi zor buluyor, bazıları metrelerce yükseliyor. En çetin iklim koşullarına meydan okuyorlar. Güçlerinin sırrı da, çok az suyla yetinmeleri…
Çöllerde yetişen kaktüslerin genellikle yılda 200 mm. Suya ihtiyaçları var. Oysa bu bölgelerdeki buharlaşma 1.700 mm. su oluşmasına neden oluyor. Yani, iklim ne kadar kurak görünürse görünsün, ihtiyacının fazlası 1.500 mm. suya sahip. 30 yılda bir yağmur yağan çölde yaşamayı başarıyorlar. Ormandaki sıradan bir ağacın, yaşamını sürdürmek için yılda 2.000 litre suya ihtiyacı var.
Şili'nin kuzeyindeki Alacama Çölü'nde yaşayan bir kaktüs ise bu ihtiyacını bir litre suyla gideriyor. Suyun yaşam için gerçekten kaçınılmaz bir madde olduğunu biliyoruz ancak, tam 58 bitki ailesi 30 yılda bir yağmur yağan çok çetin ve kurak iklimlerde bile yaşamayı başarıyor. Bunlardan biri de buğdaygiller ailesi ama onların bazı sorunları var; bu bitki çok kısa süren yağmur döneminde filizleniyor. Onun dışında kalan kaktüsler ve sütleğenler için böyle bir şey söz konusu değil. Bunlar her türlü zorluğa katlanabiliyor ve yılın her döneminde tohumlanabiliyorlar.
Biyoloji uzmanları, kuraklığa sağladıkları olağanüstü uyum nedeniyle bu 58 bitki ailesini "kurakçıl bitkiler" olarak nitelendiriyorlar. Bu bitkiler, kuşkusuz çetin ve acımasız iklim koşullarına karşı önemli silahlarla donatılmış bulunuyorlar. En küçük su damlasını bile israf etmeyecek müthiş bir sisteme sahipler.
Bilindiği gibi, kurak bölgelerde yağmur yağması ender gerçekleşen bir olay ama çiy ve sise bol miktarda rastlanıyor. Ancak, bu çiy ve sisteki suyu elde etmek için kaktüs müthiş hızlı davranmak zorunda. Çünkü buharlaşma başlamadan önce bunu gerçekleştirmesi gerekiyor. Kaktüsler bu işlem için, dikenlerinin alt kısmında bulunan ve birer sünger görevi gören küçük tomurcuklardan yararlanıyorlar.
Bu sünger tomurcuklarla çiy tabakasını emiyorlar ve içerdiği suyu dokularına gönderiyorlar. Gelişmiş uzun köklerle yeraltı sularından besleniyorlar Kaktüsler bu emme işleminden başka, yaşamları için gerekli suyu müthiş bir doğal pompa sistemiyle de elde ediyorlar.
Bazı kaktüs tiplerinin kökleri, çapı 12 metreyi bulan bir alana yayılabiliyor. Bazıları İse gerçek bir tornavidayı anımsatan köklere sahipler. Kaktüsün boyu 50 santimi geçmezken, kökleri 18 metre derinliğe kadar ulaşabiliyor. Bu gelişmiş kök sisteminden oluşan doğal pompa sayesinde kaktüsler yeraltındaki sulardan yararlanıyorlar.
Neden iğne yapraklılar? Ancak, bir kaktüs için suya sahip olmak yeterli değil. Bunu müthiş ekonomik bir biçimde kullanması gerekiyor. Onun için de, öncelikle yapraklarındaki terlemenin önüne geçmek zorunda. Bu sorunu aşmak için bulduğu birinci çözüm, yapraklarının üstünü su geçirmeyen bir tabaka ile kaplamak.
İkinci çözüm ise, yapraklarını birer dikene dönüştürerek su kaybını en aza indirmek. İşte bu yapısal değişiklikler nedeniyle bugün bir kaktüs yaprağı normal bir ağaç yaprağının 30'da biri kadar terliyor ve böylece 30 kez daha az su kaybediyor. Ayrıca, dikenler sadece su kaybını önlemiyorlar, sıvı hale gelen su buharını toplamaya ve onu dokulara ulaştırmaya yarıyorlar.
Beste
Ne geriye bak kızgınlıkla,
YanıtlaSilne de ileriye korkuyla.
Sadece etrafına bak
Farkındalıkla.
James Thurber
Yukarıda bulunduğum yerden, ağzınıza geleni söyleyebilirdiniz onlara. Denedim. Hepsi de midemi bulandırıyordu. Bunları gündüz vakti, yüzlerine karşı, söyleyecek cürete sahip değildim, ama bulunduğum yerdeyken korkmama neden yoktu, onlara “İmdat! İmdat!” diye bağırdım sırf onlarda en ufak bir tepki uyandıracak mı diye merak ettiğim için. Umurlarında bile değildi. Önlerine geceyi gündüzü ve yaşamı katmış gidiyordu insanlar. Kendi gürültülerinden hiçbir şey duymuyorlardı. Sallamıyorlardı. Üstelik kent ne kadar büyük ve ne kadar yüksekse o kadar çok pişkinliğe vuruyorlardı. Diyorum size. Denedim.Değmez.
YanıtlaSilLouis Ferdinand Celine