İçimde öfkeyle kamaşan ışık, renkli vedalardan gelmişti. Dikkat çeken, özenle hazırlanan genç kız sandığı edasında; şık, kadınsı, alımlı, allı pullu...
Darısı başıma denilecek bir duygu oluyordu zihnimde…
Elimi uzatsam, tadına bakmak ve sanki hatıralar boyu ağlamak istiyordum.
Seni anlatabiliyordum içime, sizi de, hayatı da, insanları da… Kendi hikâyeme dokunabiliyordum. Hatta bir bakıyordum sizinkilere benim hikâyem oluvermişler.
Sonra… Olmayan derdime teselliler arıyor… Çareler bulabiliyordum."Asildir hüznüm; incitmez, kirletmez seni… Beni azaltır öfkem, ama çoğaltır seni…"Bir vedada bırakıp yüreğimi, yüreksizlikle susturdular düşlerimi…
-"Ağlama"
Dedi adam.
Ağlamıştı kadın. Daha çok ağlamıştı. Bir güzel nemlendi yeniden yüreği… İçinde çağlayan ırmaklar onu bir felakete sürükler sandı adam.
-"Yaslan bana"
Dedi.
Kadın bir an durdu. Düşündü… Hangi kıyada kanadı bu başım. Ya ellerim neden artık yoklar? Kalbine dokundu bulamadı yerinde… Aldırmadı. Yaslandı… Soluksuz ağladı.
Utanmadı. Zaten yaşlarını silen eller hiç olmadı.
Bir hicaz vedadan daha fazlaydı yaşları. Süzüle süzüle, kıvrım kıvrım akıyordu. Aynı hayale dikip gözlerini, defalarca başa sarıp aynı perdeyi ve tekrar edip aynı repliği saatlerce, günlerce, aylarca, senelerce… Yaslandığı o yürekte ağlayabileceğine inandırıyordu kendini.
Bir vedadan daha fazlaydı yaşları. Gözleri her gece buzlu camlardan, irkilerek, titreyerek trenlerin gelişini bekleyen raylara takılırken, anlayabiliyordum aşk acıtırdı.
Acıttı.
Kendimi düşündüm; düşümdeki kadına üzüldüm. Hayalim bir hayalin platonik avuçlarında sızım sızım sızlarken, ellerimden kayıp giden zamanın eşliğinde savrulurken, dönüp arkama dizdiğim duvar süslerine baktım. Bilmek zorunda olduğum bildiklerimle, farkettimki benim değilmiş yıkımlar, yıkılanlar.
Yalnızca birer hayal.
Uzağıma çevirdim zamanı, hayal kurmaya, bir öykünün eşiğinde asılmaya korktum. Biliyordum; onlarda benim olmayacaktı nasıl olsa… Ellerimde bir tutam hiç, bir avuç yokluk, bir göz boyu düş olacaktı. Ve ben yeni acılara doyacaktım.
Başlatan ben değildim. Son verede olmayacaktım.
Döndüm düşümdeki kadına, baktım düşümdeki adama… Tuttum ellerini, sildim gözlerini…
-"Ağlama"
Dedim.
Baktım adamın yüreğine;
-"Ağlatma"
Dedim.
Ben size yeni öyküler bulurum.
Nasıl olsa kalem benim elimde değil mi?
Bir bakarsınız öykünüzü yeni baştan yazmışım. Bir bakmışsınız yeni bir öyküden başlıyorsunuz. Bir bakmışsınız yeni bir öyküde susmuşsunuz. Bir bakmışsınız yeni bir öyküde ağlamışsınız. Bir de bakmışsınız ki, "sonbahar yine bitmiş yaz olmuş"
Kalem… Yüreğimde…
Sonbahar yine biter yaz olur. Mevsimsel bu karmaşalar. Sonbahar başlar ertesi kış olur.
Çok kullanılmış bir yeryüzünün, az kullanılmış neşesini yüzümde taşıdım. Artık bir iki balçıkla zor bulurum kendimi.
Asma altlı yalnızlıkları budarken, bahçeme ektim yeni ayrılık tohumlarını…
Belki bir ümittir bahçemde açar zehirli, sihirli, siyah güller… İkindiye hazır olur masal yüzlü cinayetler…
Ah! Eline saplasaydın bıçağın keskin yüzünü… Yaranı saran ince bir yaprak olsaydım ben. Ya da gözünde akanları toplayan bir mendil…
Acıtır mı hiç gül dikeni, derdi gül olana?
O benim, evet. Eşsiz kokulara bulanan bahçenin, zehri benim. O benim.
Sonra…
Düşünüp acizliğimi, sildim bir kez daha kirpiklerimin nemini… Bir kez daha açıp ellerimi kapatıp gözlerimi, eğip önünde başımı yalvardım Yâr'a; Rabbim! Yine yenildi eskidi beden… Kaybettiğim öykünün izlerini ararken, yaşlanmasın "yürek desenli ellerim"
Bana yeni bir öykü yazar mısın?
Bir bakmışsınız yeniden başlamışım. Yaşlarımı aldatmışım, adam gibi özlemişim. Takdir edersiniz ki, kalem yalnız O'nun elinde…
Hem dünya. // Hem ahiret.
( Elime bir kalem verildi. Bir kâğıt. Gizliden bir ses "kendi öykünü kendin yaz" dedi… Alev karıştı sanki yüreğimin buzul denizine… Yoksa yine mi başa sardım. )
“ İçim acıdı… İçim hep acırdı… "
Pas Bob
Her şeyin iyi gittiği bazı anlar vardır;
YanıtlaSilhiç korkmayın gelip geçerler.
Jules Renard