Kim dedi sana,
Pimi çoktan çekilmiş bu el bombasını hesapsızca avuçla.
Bak her yanın paramparça
Göçe hazırlanmalı artık, yorgun kervanların en ön sıralarında.
Bu yakıcı çöllerde serap görme hayalini zahir zamanlara bırakıp, kavrulan adımları saymalı, değerli hiçbir şey sırtlanılmamış hazine yanlarında.
Yandıkça bilmeli geçecek, bütün yorgunlukların izi iner inmez kaybolunca kumlarda bitecek, dudaklarım görevini unutacak kadar ilaçsız kalınca dinecek tüm sızılar.
Bakacağım ki vaat edilenlere benimde vurmuş yolum.
Varamam sandığım uzak seraplar gözlerimin önünü mesken bellemiş.
Mahşeri kavruluşların en basitinde yora yora ruhumu, öğreneceğim geri kaldığım derslerin ikmalde takılan yarımlıklarını. En temel derslerden zayıf almışım ben. Tenefüslerde oyalanırken kaçırmışım yaşam gereksinimleri en önemli yanlarını. Yakalanıp tek ayak üzerinde bekletilmem bundan.
Bakmayın öyle.
Bundan işte hep kara tahtalara sevdalanmam. Alışkınım tozlu tebeşir kokusuna ve kapı arkası çöp leşlerinin arkadaşlığına.
Eskiyen umutlarım serildi önünüze umarsızca.
İndirseniz ne olur ki gözlerinizi düşlerimden.
Utanıyorum işte
Papatyalarda şaşkın
Türküleri hiçbir dile yakıştıramadık ortak oluşlarda. Soldan saydım sıraları şaşırarak. Eksik bir işaretin izinsizce kaytarışı yola sermiş alfabeyi boylu boyunca.
Paçavra gazetelerle örtüyorum üstlerini kendi cinayetim cesetlerin. Vurdumduymazlar geçerken üzerini okuyorlar da, bir ucundan kaldırıp tanıdık mı diye bir bakış savurmuyorlar. Kimseye atmam suçu oysa. Ellerimle başlattığım suçlarımla kirletmem tertemiz adınızı.
Bu nasıl yara?
Ağlamanın da tadı kalmadı, bu hayat tuzlu yaşlarımdan bile iğrenmeyi öğretti bana. Karıştı kavramlar dişli çarkta. Ucuna takılmış savuruyorum kızıl saçlarımı deli rüzgarlara. İçime çekince erken yorulan nikotine yanmış ciğerlerim yanıyor. Kimse sonunda ayağa kalkmıyor bu oyunun bu defa. Perdeler sessizce kavuşurken birbiri ardına soğuk zemine yapışıyor dizlerim. Bu sızı çocukluktan aşikar bana. Ne uzun zaman olmuş diyorum, takılıp düştüğüm taşlar şimdi kocaman geliyor bana.
Bu acı başka.
Annem hala şaşkın bu deli hikayeden. Gülerken gözlerime gebe yaşların tezatlarından boyun büküyor. Secde yerine bıraktığı duaları sıyırıyor beni her yeni intiharımdan. Yakışmıyor kulağıma okunan ezana bu histeri yara.
Geceleri duvarlarıma çaldığım renkler mazgal grisi. Bu karanlıklarda iğreti duruyor papatyalar.
Dinmeyen yaşlar yakışmıyor adına.
Almayı unuttunuz eskilerinizi bavulumdan. Beceremedim biçmeyi arta kalanlardan yeni bir elbise, hiçbiri uymadı üzerime.
Son deliliği bu emin olun bitmeyen türkülerimin.Ben yüreğimde kalan kulak dolgunu nidalarınızı ninni diye dinlerim üzülmeyin.Her sabah yeniden gömüp gözlerimi şehrime, her gece tekrar dirilirim aynı dehlizlere.
Mevsimler gibi şaşırdı yolunu sözlerimin gerçekliği. Her adımım sicilimi bıraktı kaynar asfaltta. Takipleriniz değiştirmeyecek yolları yanılmayın.
Yine bana, yine oyunuma, yine kuyularıma çıkacak yolunuz.
Varılacak adresi süsleyemedim işte. Işıltılardan gözlerim yandı da, sizi de layık göremedim aynı kazaya.
Her rüzgarında şimdi İstanbul'un acıları kuşlarımın ağzına yem diye tembihliyorum. Biraz uzaklaşsa bu lodos içime oturan acıyı ısıtacağım biliyorum.
Ne yanına yapışsam ellerime sivri çiviler batıyor.
Ne yanına yapışsam yumruğum kadar dedikleri kalbim yanıyor.
Suçsuzum oysa
Deli kız türkü söylüyor...
Pas Bob
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.