2 Ocak 2010 Cumartesi

Kötü Şiirler_8


Vakit gece yarısı

Hüzün kar beyaz iniyor gökyüzünden kimsesizliğimin üstüne

İç çekişlerimden buğulanmış gözlerimin ardından insanlar geçiyor, telaşlı…


Ömrümün en derin uçurumunun kıyısındayım bu gece

Ve ölüm bir “ayrılık” ötemde
Yürüyorum…

Her adımda kentin ayaza durmuş nefesi işliyor içime
Hadi yâr tut gözlerimden…

(d)üşüyorum!

Neredesin?

Gittiğinden beri gelmeyişlerinin kapı eşiklerinde nöbet tutuyor gözlerim

Ve hiç tanımadığım çocukların isimsizliğinde arıyorum seni

Belki hâlâ aynı şehrin sokaklarını tüketmekteyiz

Az önce yanımdan geçip gittin belki de! Kim bilir?
Yahut binlerce kilometre var aramızda

Ve bir yerlerde bana benzemeyen birini beklemektesin

Ama sen bil!

“Bülbül gülce, ben sence konuşuyorum nicedir…” Unuttun mu?
Birbirine koşan cümlelerimiz vardı

Dudaklarımızın kelepçe yüklü şehirlerinden kaçan

Ne vakit aşk düşse geceye;

Mısra mısra sevda damlardı parmaklarımızdan

Ve kafiyeler dökülürdü uykusuzluğumuzun üstüne…
Karanlığa sarılır, ağlardık…

Sonra kelimelerimiz öpüşürdü aşkın parantez içlerinde

Biz utanır, susardık…

Söylesene kandırdın mı beni?

Yüreğinin tüm acılarını içime saldın ve benliğimi çalıp gittin mi benden?

Öyleyse sen de yalancı çıktın yâr!

Sen de aşkı “var” zannettirdin bana ve gittin!

Sonrası hiçlik, sonrası acı, sonrası bir yokluğun başlangıcı…

Yoksun!

El ele yürüdüğümüz tüm yokuşları devirdim dilimin üstüne ve sustum!
Sesim yokluğunun ayak izinde gömülü durur şimdi

Ve yüzümde kırılgan gülümseyişleri çocukların…
Var mı haberin?

Parmaklarım ellerine dokunamamış olmaktan dargın öylece kayıp giderken Şehirlerarası hüzün taşıyan bir trenin tozlu camında

Yüreğimde müebbete hüküm giydi adın!

Adın ki dilimin ucunda küf tutmuş altı kurşun

Adın ki her harfinde uçurumlarından düşüyorum

Ama bil ve unutma!

Kan kaybından değil

“Sen” Kaybından Olacak Sonum!

Vakit yokluğunun ilkbaharı

Umudu sende kalmış yarınlara göçüyorum

Ceplerimde yağmurlarla boyanmış düşlerim var

Ve ellerimde yalanlara batırılmış parmaklarının izi…

Bu gece bir “ben” daha tükettim tütünlerin gölgesinde

Ve bir gün daha tükendim gözlerinsiz

Tükenmiş zamanların zemherisinde kayıbım şimdi

Takvimler benden, ben gözlerinden habersiz…

Kentin üşüyen sokaklarını soluklarımla ısıtarak yürüyorum sensizliğe

Bir çift ayak izinden ibaret yas karası istasyonlara bırakabildiğim

Ben zaten hep kendimi uğurluyorum tren garlarının veda sahnelerinde
Hep kendimden gidiyorum

Ve en çok düşlerimden vuruluyorum İstanbul’un eteklerinde
Kimse bilmiyor; tükeniyorum!

Sen-sizce ölüyorum gözlerimin önünde

Ve sessizce karışıyorum aşka boyanmış gül rengince toprağın bedenine

Öylece kayıp giderken ellerimden bir adım bile atamıyorum kendime
İçime işleyen sevdanın raylara mimlenmiş intihar eylemlerinden kurtaramıyorum yüreğimi

Ve vagonları yokluğunla dolu trenlere ezdiriyorum ben (siz) liğimi
Biliyorum çaresi yok bu hastalığın

Biliyorum yokluğum yokluğuna vurgun
Ve anladım ki alfabesi yok yokluğun

Susuyorum!
Dönmeyeceksen ateşe ver senli düşlerimi

Ve ört üstüme geceyi
Uyuyacağım!

Yolum çok, çook uzun…
Ve yine söylüyorum;

Kan kaybından değil

“Sen” Kaybından Olacak Sonum.

Pas Bob

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.