2 Ocak 2010 Cumartesi

Hükümran Senfoni - 7, Şizofrenik Suskunluk


Manasını suskusunda biriktiren sevgili/siz yokluğum.


Duvarlarımda yasak gösteriler yapan mısralarla birlikte, uygunsuz adımlarla okunduğumu saklayan gölgeler parıltısı ve özgür yansımalar raksının “tek çocuklu” ailesi olan odamdan bir sağırın serzenişidir; birileri sesini açsın şu dünyanın…

Bitkinliğimde demlenen aşırı yaşamsallıktan nasipsiz, belki de biraz, ama yok yok salt karanlık, yakalanmasına tek prensin bile gönderilmediği bir Anka’nın paslanmış kanatlarında uykusu kaçan üzgün bir dilek, esarete alışkın bir güvercinin ağzında gevişe oturan vefa saçmalıkları, dudakları büzülmüş çöllerden yalın ayak serapların varlığımsı âleme aldatıldıklarını bile bile şevklenmesi, yaşlardan aşınan simaya sahip bir annenin çıplak elleriyle mezarındaki karları temizledikten sonra oğlunun üşümeyeceğini düşünmesinin yürek sancıtan ağrıları kıvamında hüzün, her şeyin ölçüsünü yankısıyla alan bir dağın, çığlıklarımın çarpıntısında şaşkınlığı ve ardında sarkan sesleri toplama telaşı, bir şairin aklına gelen mısrasını ellerinden kaçırınca kalemini kemirmeye durması… Yokluğumun sevgilisi, susuzluğum!

Sen Züleyha’nın hep ilk hali! Bilmezsin. Her gece tek ölüm hakkı verildi de birden fazla intiharlarla aldattım duygularımı. Eşelediğin toprakların birilerinin çatısı olabileceğini yalan dolusu iç ceplerin mora çalan dudaklarından okumadın mı ki, görünmez çitlerle ayrılmışçasına unutturdun kirpiklerime oturup kalkmayı. Yanığımın çığırtkan müezzini…

Aşkın çerağı, hırsın çatlak dallarına alev alev konunca; aynı kökten aynı göğe inlenilen tüm yakarışlar, iri ve kokusuz yabani çiçek yapraklarının tılsımlı kurusuna üfürüldüğünde tutuşacak olan aşk salgınına müptela düşlerimin, dumanına yakalanacak soluğun, damarlarında yavaş yavaş bir isyan olacak sana, ömrün uzunluğunca. Ayaklarına inecek suları karalaştıracak mırıltılarım, fırtınalar koparacak her yudumunda. Sözüm bir suya geçer benim. Her kaşıkta içini zelzeleye vereceğim.

Korsan denizcilerin sarhoşça tekmeleri altında yuvarlanan boş fıçılara dönen, ürkek, şaşı sözlerle kekeme bakan, fısıltısızlığında ellerimi neresinde saklayacağımı bilmediğim anlarımı; gün gelecek göz bebeklerine eriteceğim, bizim kaderimiz diye bellemediğimiz zihin kıpraşmalarının ırmak katliamlarında… Ve denizlerin kavrulmuş bir halde su dilenecekler gözlerimden.

Pas Bob

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.