Hayat ne uyandığımızda hayra yoracağımız bir düş, ne de çocukken bir uçar kadar renkli saydığımız hayaller gibidir. Kocaman bir kara kutu. O kutuda yer alan her şey, her sonuç biraz da tarafımızdan oluşturulmuş sebeplerle onu kavrama ve kucaklayabilmemize göre şekillenmiştir.
Aşklar mutsuzluklar keder ve mutluluklar ve daha nice insanlık halleri hepsi orada ve içimizde saklı biz ise bir zamanın bir mekanın içinde hayatın öznesi olmak yerine korkularımızın esiri olarak bu hayat sahnesinde bize verilen rolleri oynamaya çalışan birer figüran oluyoruz kimi zaman. Umutların hemen kıyısında ama kendi özcanavarların tutsağıdır. Gün ışığında payına düşeni kabullenmeye zorlanmıştır.
Yaşamak dediğimiz sadece soluk alıp vermek midir? Adını koymadığımız bir boşluk mudur? Hayatın gizlerini insan yüreğinin ve beyninin dokusunda aramak gerek. İnsanı insan yapan duygusu ve tepkisi değil midir? Tuhaf tutsaklıktır arkasında gittiğimiz. Oysa insanın en güzel yönü acılara direnmesi baskılara karşı durması değil mi? İnsan başı eğik, yüreği ezik yaşayamaz gücünü yitirip umudunu solduramaz.
"Direnmek Gerekiyor" yaşama sevincini yitirmeden yolculuğu sürdürmekten başka çaresi yok insanın. Günler acının ve hüznün kıskacında olsa da yüreğimiz yazdan kalma bir güneşin sıcaklığı ve aydınlığı ile ayaklanabilmeli umudun kapılarını zorlayabilmelidir...
Musa Polat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.