2 Ocak 2010 Cumartesi

Acı Aşkla Biter, Aşk İlla Ki Acıdan Geçer Ve Küçük Kız Büyümeyi Seçer


Gelme
Son siyahımı sıktım bir fincan çayın içine limon niyetine. Fincan siyah
Son kışım emanet edildi ilkbaharda toprağa düşmüş bir çekirdeğin içine
Daha üç mevsim vardır belki gitmene

Kim ciddi ciddi gitmişte gitmesi bir ömür sürmüş
Kim kalmayı göze alabilmişte sevenini güldürmüş. Nerde görülmüş
Gelme
Seyyardım.
Altı göz bir adın ikinci harfinde takılı kaldım.
Yerimi yadırgadım.
Bir nilüfer çekti beni sonra rengine, üzerine düştüm.
Yaşadım rengini bulmak için boğulmam gerektiğini
Yani dip, su, ben, kök, görünürde hepsi birbirine giriftti.
Sanırım ben aşkın doğasına uyum sağlayamadım
Yine yerimi yadırgadım.
Aitliği bulmak çok zor anladım
Kimdi aranan değerli sevgili
Ruh çürüğümün uyumlu dolgusu nerdeydi?
Tüm gelenler soğuk görünümlü bir alaşım, hep amalgam rengiydi
Sende gelme
Deneme yanılma yönteminden vazgeçmeden ben, gelme dedim, geldin.
Neyse, en fazla fazladan bir bulamadım söyler dilim.
Peki ya yüreğin deme, yüreğim ebkem benim.
Bulamamak, dolandığın ruhlar boyunca acıyı gezdiriyor insana her defasında farklı bir insanla
Önceleri sesin nefesin kesiliyor, dilin yüreğine iniyor, sen susuyorsun, o konuşuyor.
Aklın hayalin yolda acıya takılmış kalmış
Gördüklerin gerçek, yorumlar düşler bir anlam ifade etmiyor
Acının ilk çeyreğinde, ilk yarısında yâda katlettiğin herhangi bir kısmında geriye de dönemiyorsun
Bu kadar yeter de diyemiyorsun
Bu kadarı yetmiyor devam ediyorsun
Niye geldin ki... Beni sende hangin sevecek peki
Hisler söz konusu olduğunda şöyle ki:
An´lık olsa
Mutluysan acı çekmezsin
Uzun vadede
Birini severken bir başkasını sevemezsin
İyi ki geldin. Nasılsa senin kaderinle benim kaderim bir olur, bize iyi bir son bulur
Belki iyi bir başlangıç için
Geldin madem, acı benimle acıyı dolanırken ben
Acıyı dolanırken, ruhunun elbisesi en ufak bir esintiden sıtmaya yakalanır
Titrer bedenin
Mecaza vurmak zor titrekliği, gözündeki fay kırıldı ve gelen sarsıntı sahici
Esintiler sertleşir, meltemle başlar, poyraz, lodos, fırtına ne varsa sırasıyla gelir.
Bir ara ayaklarından çivilemek istersin kendini toprağa, bir bakarsın sana gerek kalmamıştır, acıyı sana gezdiren seni çoktan mıhlamıştır
Mıhlanmışsındır.
Bu evrede kendini dolanırsın, kendini zorla keşfe dalarsın ve ilk kez anlarsın yüzündeki ifadenin ne anlattığını
Derin, derin, derin derin nefesler alırsın, hep orda kalacağını sanırsın, korkarsın
Bu kez değil, çünkü yanımda sen varsın
Ayaklarından boşalan kanın tükeneceğini sanırsın ama sızıntıdır o henüz
Vakti sona ayarlanmıştır damarlarındaki son damla
Sona senden önce ulaşan geri gelip mıhları çıkardığında yanıldığını çok iyi anlarsın.
Kan saati şimdi çevrilmiştir asıl
Nerdesin ey yar! Solumda mısın? Sağımda mısın? Yanımda mısın?
Hızla kan kaybetmeye başlarsın, etin kemiğin sırartır kalır
Kan boşaldıkça şiddetli bir acı akımı eser yerine, yokluktan dolar içindeki tüm boşluk, boşluk yokluktan doğar
Yokluk ilk harfini, o´nun ilk adımıyla yazar
İkinci harf benimde unuttuğum bir günde, o günde kendini saklar
Üçüncü harf bana istemediğim bir his satar
Dördüncü harf çöller aşar, iç kavuran olur kum tanelerini yüzüne çarpansam
Beşinci harf, tükenişin sırrını açar sana, özlediğin bir yokuş yoktur, yol düz
Önün arkan sağın solun "giden" yoktur
Adımlarsın sözsüz. Beşinci harfte umut yoktur.
Altıncı harfle biter yokluk. Kendini yakalatırsın cebren birine şakaklarından.
Kaşlarının arasına renkli bir kurşun bakar, anlından aşk akar...
Dahası yok, dahası bunun da sonu yok
Her şeyin bir sonu varken dilimde bu kadar çok "sonu yok" bence de çok
Ben hiç sevmedim ayak uydurmayı
Adımlarım hep sağla başladı ve bence bitecek olan aşklar keyifli bir rahatta yaşanmalı
Zaten hayattan gelen "hazır ol" lar beni yeterince usandırdı
Vaziyet hazır ol
İyi ki geldin...
Aranan kan değildin, olmasan da istedim
Aşk pozitif değilsin biliyorum, olmadığın için ölüyorum
Ve seni kendim için alıyorum, senin için değil...
Sen bilmezsin, senin için çok daha fazla şey yapıyorum
En çok bekliyorum mesela
Özlersin de, saçlarıma kafiye bulmaya gelirsin diye, sözlerinle...
Düşünüyorum rüyalarımda attığım çığlıkların sesimi kıstığı gecelerin sabahlarında
Sesim öğleye doğru anca açılıyor, sonra sana yüksek sesleniyorum
Beni duyuyor musun bilmiyorum
Akşama kadar iyice çocuklaşıyorum, sana ne nazlar yapıyorum bir bilsen
İcraatı kendimde, eziyetim kendime, sebebi sen...
Zaman ilerliyor, ben sende sayıyorum
Yatağıma uzanıp kaşlarımı çatıyorum
Dilim ne sürçer bilirsin, bize hevesli ikimize kızıyorum
Seni kızar kızmaz affediyorum, bu iyiliği kendime yapamıyorum
Ama sen varsın. Sen hem beni, hem kendimi affetmediğim için kendimi affediyorsun
Yoksa sen bizi seviyor musun?
Dişlerimi fırçalarken aklıma geliyorsun, aynada baktığım gözlerim senli senli bakıyor bana. Gözlerimde niye gülümsüyorsun?
Fırçanın masaj tesirini diş etlerimde hissediyorum. Gevşiyorum
Sanırım diş etlerimde yorgun en az benim kadar ve en az benim kadar suskun
Dinlendiriyorum, dillendiriyorum
Gülümsediğin gözlerime bir şeyler fısıldıyorum
Küçük kız oyuna dalıyor, seninle "ben" konuşuyorum
Seni de düşündürüyordur çoğu kez ne söylediğimi bilmiyorum
Yada belki küçük kız oyunu bırakıp bırakıp bana müdahale ediyor
Sende fark ediyorsun ama zılgıtı yiyen hep ben oluyorum
Çünkü o olmasa ben çekilmem biliyorsun
Senden habire ne olduğunu bilmediğim bir şey istiyorum
Sence ne istiyorum?
İçimde bir sismograf, senden ne gelirse şiddetini ölçüp duruyorum
Tek bir şey var şiddetli bulduğum, sancıyorum...
Seni, tek bir şeyle geldiğin sürece istemiyorum
Şimdi uzaksın, mubahsın
Bir adım atsan, günahsın
Ya senin gerçeklerin, ya benim gerçeklerim
Söyle bana, hangisi yansın?
Hangimiz daha yakın ateşle, bu yangını kim çıkarsın?
Ancak yanarsan müstahaksın
Sen şimdi bir sigara yakarsın, ben rüzgârla gelen kıvılcıma bir ağıt
Üstüne birde susarsın, lütfen çığlığımı dinlemeden önce damıt
Ey yar! Seni saçımın tek teline kelepçelesem hayalinden
Kırar gidersin...
Ey yar! Bu kadar kolay "ey yar" diye seslenmek, zor olan cevap verebilmek
Cevap veremezsin...
Ey yar! Bir kelebeğin ardına düşsen, önce hangin ölür?
Kimse ölmeden, hangin beni önce görür?
Susuyorum
Yoruldum, bak yine hayaletine yaslanıyorum
Bu gece gelir misin diyorum, bu gece... Gelme
Çünkü gelir misin demeden geleceğin bir geceyi bekliyorum.
Ucundan tuttum yine uykumu, sürüklüyorum
Ben uysalımdır, o benimle inatlaşıyor, ocak geceleri bir hayli zor geçiyor
Ben merdiven kuruyorum göğe, tırmanıyorum
Aşağıdan bakıp gülme öyle, çocuğum
Korkmuyorum, düşersem tutarsın biliyorum
Bilmiyorum, sadece umut ediyorum
Ben, aşkı ciddiye almamak için henüz çok gencim
Kimsenin bana kastı yok aslında, tek derdim benim, kendim...
Çok kişilik kısır bir döngü, hiçbir zaman yeterince doğurgan olmamıştır, çift kişilik bir hayal için bile
Sahi sen niye gelmiştin?
Tamam hatırladım, kış gününde dize geldim
Zor günümde size geldim dedim ve öyle iyisin ki geldin
Öyle incesin ki, beni incitirken bile incitmedin
Öyle düşüncelisin ki, benimle konuşurken harflerin içinden en latif olanları seçtin
Susarken bile sessizliğine dikkat ettin
Kendimi getirdin ve gittin
Kendime getirdin ve sevdin mi?
Beni nasıl bir şey sandın hiç bilmedim
Sandığın gibi değildim, sandığım gibi de değilim
Kısa bir zaman diliminde seninle şu yaşıma geldim
Sanırım ben, olmaları gerektiği gibi olmayı seçenlerdenim
Biraz daha anlatsam duyacakların sana en az Kaf dağı kadar masal gelir.
Tuttuklarımı sende bıraksam bir müddet, görmediğin bir Anka kuşu konar aramıza tüm haşmeti ve asaletiyle, sen beni görürsün, ben büyülenirim o'na bakarken sende
Ve dil, büyümeye hevesli küçük bir kız yüreğinin yanında epeyce kekeme...
Düş yığını aklımın kemiklerini geliştiren tüm vitaminler
Düş kırığı ruhumu olgunlaştıran tüm sebepler
Anlıyorum
İyi ki gittin, bu yüzden büyüyorum.

Pas Bob

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.