Satrancın, zamanımızdan en az 4000 yıl önce Mısır'da oynandığına dair bulgular piramitlerdeki kabartmalarda bulunmaktadır. Yine Çin'de, Mezopotamya'da ve Anadolu'da oynanmaktaydı.
Oyunun bugünkü adını alması, MS 3. - 4.yüzyıllarda Hindistan'da, oyuna "Çaturanga" denmesi ile başlar. Satranç ile ilgili ilk yazılı belgeler Hindistan'dan kalmadır. Daha sonra satranç İran'a, onlardan Araplara, Endülüslüler sayesinde de İspanya üzerinden Avrupa'ya yayılmıştır.
Satranç, iki kişiyle oynanır. Satranç taşlarının yarısı siyah, yarısı beyaz renktedir. 32 taşla, kare şeklinde, satranç tahtasında oynanır. Satranç tahtasında 64 kare vardır. Oyunu beyaz taşlara sahip oyuncu başlatır. Şah'ın mat olmaması hedeflenir. Diğer oyuncu ise şah'ı mat etmek için çabalar.
Satranç, ilk başlarda karışık bir yapıya sahip gibi görünse de bir kere heveslenip, öğrenmeye başlandığında ne kadar zevkli ve kolay olduğu görülür. Bağımlılık yapar. İnsanın zihnini daha fazla zorlayarak, çalışmasına neden olur.
Satranç oynamayı bilenlerin asıl kazancı ise bu oyunda öğrendikleri taktikleri hayatlarına uyarlayabilmeleridir. Atacağınız her adımın daha sonra nelere sebep olacağını düşünerek yaşamak, insan yaşamında büyük fayda sağlar. Zarar edilmesini engeller. Hayal kırıklıklarına sebep olmaz. Düşünmeden adım atanlar, karşılarına ne çıkacağını önceden bilmez bu da onların hayal kırıklığı yaşamasına neden olur. Bahtıma ne çıkarsa mantığı ile bir yaşam sürmek mümkün değildir.
Satranç, sosyalleşmenin yanında, insandaki başarma duygusunu da tatmin eder. Keyif verir. Oyun değil, beyin sporudur. Kazanmak her insanı mutlu eder ancak hayatta kazanmak ise başarı getirir. Okuma yazma bilen herkesin mutlaka Satranç oyununu bilmesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.