24 Ocak 2009 Cumartesi

Köyümün Öğretmeni

Bir köy öğretmeninin yaşlandığında çocuklarına, torunlarına anlatacağı çok şeyler yaşadığı muhakkak. Ben de 7 yıldır köylerde çalışmam nedeniyle, başımdan hem eğlenceli, hem üzücü bir çok olay geçti.
İlk göreve 2002 yılında başlamıştım. Seminer dönemlerinde epey öğretmen arkadaşla tanışıp güzel arkadaşlıklar kurmuştuk. Bazen ben onların köylerine, bazen de onlar benim köyüme gelip haftasonları beraber kalır, muhabbet eder, çalışmalarımızı paylaşırdık.

Göreve başladığımın ikinci yılıydı. Çok sevdiğim bir arkadaşım vardı. Samsun'lu Ahmet. Genelde her işimizi beraber yapar, sık sık görüşürdük. O Erzurum tarafında Heybettepe isimli köyde görev yaparken, ben ise Trabzon tarafında Nişantaşı Köyü'nde görev yapıyordum. Köylerimiz arasındaki mesafe yaklaşık 40 km falandı. İkimizde yalnız kaldığımız için fırsat buldukça birbirimizi misafir ederdik. Hangi ay olduğunu tam bilmiyorum ama sanırım Aralık ayı idi. Ahmet bendeki aşçılık meziyetlerinden de yararlanmak için sık sık beni köyüne çağırırdı. Bende kabul ettim. Bayburt'un havasının çok soğuk olması nedeniyle evlerde suların donmaması için muslukları sürekli, az da olsa açık bırakırdık. Cuma günü dersler bittikten sonra gittim evimi kontrol ettim, suların donmaması için gerekli önlemleri aldım. Bayburt şehir merkezine indim ve Ahmet de ordaydı. Markete girdik, yiyecek içecek bir şeyler aldık. Akşam hava kararmaya yakın, meşhur Heybettepe Köyü'ne doğru yol aldık. Erzurum tarafına doğru ilk gidişimdi. Oralar yaşadığım yerlere hiç benzemiyordu. Yerde 20 cm falan kar vardı ve hava epey soğuktu. Sıkış sıkış bir yolculuktan sonra Heybettepe Köyü'ne geldik. Hemen okulun yolunu tuttuk.

Heybettepe Köyü İlköğretim Okulu o zaman 18 öğrencisi olan birleştirilmiş sınıflı bir okuldu. Okulla lojmanı karşı karşıya yapılmış, Ahmet de lojmanda kalıyordu. Lojmanın küçücük 2 odası vardı, birini odunluk olarak kullanıyordu. Elimizdekileri bırakınca okulu gezelim dedim. Okulu gezdik. Okul 40 yıl önce yapılmış tipik bir köy okulu sevimliliğinde, güzel bir okuldu. Hava kararmıştı ve üşümeye başlamıştık. Ahmet artık eve gidelim ve soba yakalım yoksa donacağız dedi. Eve gittik Ahmet yan odadan odunları aldı geldi ve beraber sobayı yaktık. Soğukta soba karşısında oturup ısınmasından daha güzel bir şey yok gerçekten. Sonra yemek hazırladık, yedik muhabbet ettik, köyden gençler geldi çay içtik zaten zaman oldukça ilerlemişti. Yatma hazırlıkları falan yaparken Ahmet'e yarın köyüme dönmem gerektiğini, işlerimin olduğunu söyledim. Ahmet baştan istemedi ama ısrar edince kabul etti.

Ertesi gün sabah kalktık. Sobayı yaktık, kahvaltımızı yaptık. Ahmet okulda sorması gereken bazı konuların olduğunu söyledi ve onlarla ilgili fikir paylaşımında bulunmak için okula gittik. Saat 14.00 civarı olmuştu ve ben hala köydeydim. Ahmet'e artık gitmem gerektiğini söyledim. Ahmet yan çizmeye başladı. Bir akşam daha kalsan ne olur, zaten sıkılıyorum diyerek sızlanmaya başlayınca kıramadım. Tamam yarın giderim Ahmet üzülme dedim. O günümüzde aynı şekilde muhabbet, yemek, çay o şekilde bitti. Ertesi gün meşhur pazar günüydü.

Pazar günü saat 11.00 gibi uyandığımda evde değişik bir soğuk vardı. Ahmet'i hemen uyandırdım. Ahmet kalk sobayı yakalım çok soğuk bu gün. Ahmet'i kaldırmak kolay mı? Bari elimi yüzümü yıkayım dedim ama sular akmıyordu. Meğer sular donmuş. Kendimce gazete yakıp musluğu ısıtmaya çalışsam da çözülmedi. Okula gideyim diye düşündüm. Üzerime bir mont aldım ve kapıya doğru yöneldim. Kapıyı çektiğim halde kapı açılmıyordu. Baltayla bir iki vurdum tekme falan attım. Epey uğraştım. Kapıyı açtığımda hayatımda unutamayacağım bir görüntüyle karşılaştım. Öyle bir kar yağmıştı ki. Kapının üzerinde sadece 20 cm kadar boşluk kalmıştı. Gökyüzünü o boşluktan görebiliyordum. Bir an rüya görüyorum sandım. Gittim Ahmet'in yanına, Ahmet kalk çabuk. Zorla kaldırdım Ahmet'i. Ahmet kapıyı görünce önce bu ne ya dedi. Peşinden oynamaya başladı. Gidemeyeceksin kaldın ya burda diye. İlk şoku atlatmıştık. Benim görev yaptığım okul 40 km uzaktaydı ve ertesi gün okula gitmem gerekiyordu. O gün de Türkiye geneline çok kar yağmıştı. Evden okula bir yol açalım dedik. Aldık kürekleri biz açarken, kar fırtına arkamızdan dönüş yolumuzu da kapatıyordu. Akşama doğru küçük bir patika yol açmıştık. Çok yorulmuştuk. Ben köyüme gidememiştim. Ertesi gün yollar açılır diye umut ediyordum. Ama sadece umuttu.

Pazartesi günü sabah kaltım hala kar yağıyordu. Okuluma gidememiştim. Kalmıştım Heybettepe'de. Televizyonda haberler biraz sevindirmişti beni. Okullar 3 gün tatildi. Ahmet'e perşembeye bu yollar nasılsa açılır dedim. Sıkıntım gitmişti artık. Hava hala çok soğuktu ve kar yağmaya devam ediyordu. O zamanlar okullarda internet bağlantısı yoktu. Ahmet'e okuldan bilgisayarı getirelim, telefonu bağlayıp çevirmeli de olsa internete bağlanalım dedim. Ahmet kabul etti. Bİlgisayarı eve taşıdık zor da olsa okulun şifreleriyle internete bağlandık. Sonra akşam internete gireriz diye televizyonda maç izlemeye başladık. Maç izlerken ben Ahmet'e antenini iyi kurduğunu bu kadar kara fırtınaya iyi dayandığını söyledim. Ahmet'te benim anten taş gibi hiç bişe olmaz dedi. Aradan 10 dakika geçti geçmedi Ahmet'in anten çatıdan kayan karlarla beraber yerdeydi. Artık televizyonumuzda yoktu. Anten karlara karışmıştı. Umudumuz internete kalmıştı. O akşam internete de düzgün girememiştik. Saat 22:00 civarında elektrikler de gitti. Ahmet 2 saat kadar mum aradı bulamadı. Sobanın kapağını açıp odaya ışık veriyorduk. Cep telefonlarımızla da yüzlerimizi gösteriyorduk. Salı günü olmuştu artık. O günde elektrik gelmedi. Çarşamba da gelmedi. Yollar hala açılmamış, hiç bir ses gelmiyordu. Perşembe günü sabah yine gidemedim. Milli Eğitim Müdürlüğü'nü aradım ve durumumu haber verdim. Şube müdürüne, "Müdürüm ben Ali Kemal Hoca, Heybettepe Köyü'ndeyim" diyorum, o da bana "Tamam neden bunu söylüyorsun bana diyor" sonra durumu anlattım. Aslı görev yerim Nişantaşı, burda mahsur kaldım diye o da şaşırdı. Beni oranın öğretmeni sanmıştı. Perşembeyi de cumayı da orda geçirdim. Elektrik,su, telefon, internet, tv hiç birşey yok. Mumu bile köylüden almıştık. Ahmet perşembe cuma günleri derslerini yaptı ben de okulda oturuyordum.

Cumartesi günü uyandığımda iş makinası sesleri duydum. Böyle bir mutluluk olamaz. Evden nasıl çıktığımı bilmiyorum. Ahmet'le vedalaşmadan hemen araba yoluna indim. Yol yeni açılmış, köyün minibüsü de Bayburt'a gitmeye hazırlanıyordu. Hemen bindim minibüse. Yol boyu öyle bir kar vardı ki sanki üstü açık bir tünelde gidiyorduk. Bayburt'a inince "oh be dünya varmış" dedim. Hemen bir taksi tutup köyüme geldim. Bizim köyde fazla kar yoktu. Eve gittim elektrikler vardı. Suları kontrol edeyim dedim. Mutfağa girmemle bir şok daha yaşamıştım. Açık bıraktığım su lavabonun altındaki borudan sızdırmış ve su aynen mutfağa akmış. Mutfağın zemini de kapı eşiğinden 15 cm kadar aşağıdaydı. o 15 cm su dolup buz tutmuş. Sonra o akan yerde donmuş ve diğer odalara salona geçmemiş. Mutfaktaki halım müzayede de sergilenen halılar gibi cam içinde gibi görünüyordu. Okula gittim kazma kürek aldım buzları kırmak için... İlk hedef halıyı kurtarmaktı. Kocaman kocaman buzları kırıp dışarı attıkça köylüler hocam hayırdır hazine mi arıyorsun diyorlardı. Saatlerce süren çalışmalar sonunda halıyı kurtarmıştım. Mutfağı iyice bir temizlemiştim. Artık benim de sularım akmıyordu. Sular nisan ayında tekrardan akmaya başladı. İlk çözüldüğü zamanki musluk sesi, dünyanın en güzel şarkısından daha fazla haz veriyor insana. Halının normale dönmesi ise Haziran ayını bulmuştu.

Ahmet aradı pazar günü vedalaşmadan neden gittin diye. Sonra ben burdayım iki yıldır ilk kez bu kadar kar yağdı, bir daha olmaz sen hafta sonu yine gel dedi. Ahmet artık beni helikopterle de alsan oraya gelmem dedim.

Pazartesi günü çok özlediğim okuluma gittiğimde, bir öğrencimin bana söylediği cümle herşeyin özeti gibiydi : Öğretmenim sizi özledik ama yaşlanmış gibisiniz.

Kemal

1 yorum:

  1. Huzur ve sessizlik içinde sevmek olabilirdi. Ama bilinç ve insan var; konuşmak gerekiyor. Sevmek, cehenneme dönüşüyor...

    Albert Camus.

    YanıtlaSil

Yorum yapmak ve siteye üye olmak isteyenler, Gmail hesabı ile siteye üye olabilir, Sitede yorum bölümünde, “yorumlama biçimi” yazan butondan “Google hesabı” yazanı seçerek yorumunuzu yazabilirsiniz.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.